25 Ekim 2009 Pazar

bisnev dedi hayat bana


hayat akıp giderken dört bir yandan, akıp gidenlere göz atasım var;

- hakkımda tutanak tutuldu ilk kez, hakkımı aradığım için. garip bir şekilde iyi hissettim kendimi.
- jake gyllenhaal'ı keşfetme sürecindeyim, pek bir eğleniyorum. her şey ismini telafuz edebilmemle başladı.
- 1 yıl 1 aylık bebek çözdü beni, yüzüme baksa gülüyor.
- tere mere beach mein seyrettim, srk güldü, konuştu, dans etti; hatırladım, hayran oldum, damarlarımdaki hint kanı canlandı.
- yaptığı çikolatalı pasta bende şüphe uyandırdı, annem gizli görevdeki bir fransız aşçı olabilir.
- brokeback mountain içimi acıttı. bu cetad bozdu beni, benden söylemesi.
- fönlü sarı saçlarına rağmen brad pitt mi, fönlü sarı saçları yüzü suyu hürmetine brad pitt mi; işte meet joe black'in bütün meselesi.
- moulin rouge, kıymetli bir yeşilçam uyarlaması olarak geçmeli tarihe.
- 'soyadı kanun olan adamdan korkarım ben' demiş ünlü türk düşünürü. korkmak derken? ben ona korkmak demezdim doğrusu. *ehhi*
- insanların evlerini döşeme biçimleri ile hayata karşı tutumları arasında bir paralellik olduğu fikri üzerinde düşünüyorum bir süredir. odam beni korkutuyor.
- my blueberry nights'taki kafe gerçek olsun ve o lacivert boyalı direklerin arasında oturup blueberry pie yiyeyim istiyorum. kahvem iki şekerli olsun lütfen.
- aish aradı, havalandı içimin odaları. kalbimden ona dua söyledim.
- bir arkadaşım beni kırdı. bir arkadaşımı ben kırdım. kırgınlığımızı mı, arkadaşlığımızı mı seçeceğiz bakalım.
- geçen hafta üç ayrı kişi bana 'ama dinlemiyorsun ki' dedi. eğer haklıysalar, bir yerlerde bir şeyler fena halde ters gidiyor demektir.
- geçen hafta sıklıkla while my guitar gently weeps mırıldanırken buldum kendimi. gittikçe daha çok sevdim melodisini.
- patlıcan soslu makarnası bilakis'in haftanın nirvanası oldu.
- heath ledger'ın ölümüyle yarım kalan filminin johnny depp, colin farrell ve jude law tarafından tamamlandığını ve üçlünün elde ettikleri kazancı ledger'ın kızına bıraktıklarını okuyunca Rahim Han'ın sözleri yankılandı zihnimde, yeniden iyi biri olmak mümkün. *


* Uçurtma Avcısı, Khaled Hosseini

20 Ekim 2009 Salı

kara senaryonu anlat bana


hayatın arkama düşmeyeceği bir yeşil çimenlik bulmak istiyorum ve kaçmak istediğim ne varsa burnumun ucunda, gözlerimi yüzüne kapatıp bir uzun koşmak... kendim takılıyorum kendimin ayaklarına ne zaman şans vermek istesem kendime. kendimi koruyacağım diye kendime nefes aldırmıyorum. sonra hayat... sonra tas... sonra hamam...

ama daha kolay olması gerekmez miydi? kimse öyle bir söz vermedi, biliyorum. ama... daha kolay olması gerekmez miydi? bir his insanın içinde, işini kolaylaştıran... aklıyla bilmiyorken henüz insan, içinde bir yerde, bilinmeyeni bilen bir bilgenin bilgeliğiyle, bir usul, bir ferah aydınlık... hafiflik... gerekmez miydi?

'hislerim kuvvetlidir benim'ciler haklıysa, tanımadığım hislerim de kuvvetliyse benim, şimdi çekip gitmem gerekmez mi? ya kuvvetli sandıklarımız hislerimiz değil de korkularımızsa, 6. his dediğimiz kuşandığımız kalkanlardan başka ne ki?

19 Ekim 2009 Pazartesi

leblebi


durgun meydanları içimin.
durgun içimin meydanları.
meydanları içimin durgun.
meydanları durgun içimin.
içimin meydanları durgun.
içimin durgun meydanları.

matematikte bunun bir adı vardı, bir de insanı fıtık eden soruları; üç haneli bir sayıyı kaç farklı biçimde yazabilirsiniz ve bu sayıların toplamının aritmetik ortalaması alınsa tahmin edin kaç çıkar? yuh!


biraz durmuş, biraz duraklamış durumdayım. hangisi daha az tercih içeriyorsa onu yapmaktayım. düşünce sürecimin canımın içi yoldaşı, bu aralar evlilik sonrası yasal inziva hakkını kullanıyor. bugün sesini duydum sekiz gün üstüne, himalayalardan halam aramış gibi sevindim (hayır, nasuh mahruki halam değil.) şımarıkça alışmışken ben her gün mail, arada mesaj, fırsat buldukça telefon trafiğine, bir afallamışım ki haberim yok. ekranda adını gördüğümde ötüşünce sesimin kuşları, anladım.

sandra bullock'un oynadığı bir film vardı, sen uyurken. onu hatırladım. inzivanı uykuyla eşlediğimden değil, sen civarda değilken neler olduğunu sıralama fikri filmden alıntı da o yüzden. dedim ki... ...ben ne zaman açıklama ihtiyacı duydum sana kendimi?

sen inzivadayken;

- 10 saat elektrik olmayınca cumartesi günü, yarım bıraktığım kitapları kaldığım yerden okumaya başladım. önce uçurtma avcısı, sonra siyah süt, şimdi de geçip gitti kirpiklerimin arasından. bu kadar çok yarım bırakmışlığım olduğunu bilmiyordum. yarımlarımın ikisinin içinden aynı kuruma ait ayraç çıkması, yarımlarımın diğer ikisinin de aynı yazara ait olması tesadüf mü? aynı ayraçlı kitapları mı, aynı yazarları mı yarım bırakıyorum? belki de yarım bırakmayı bilinçaltıma kestirdiğim kimi yazarların kitaplarını, kimi ayraçlarla ayırıyorum. yoksa yarım bırakasım geldi mi, önüme geleni tanımıyor muyum? peki bu yarımları tamamlama telaşı, içimin hangi devinimine ses olsun diye, bir fikrin var mı? takip edemedin mi, önemli değil. takip edilesi değilim zati.

- uçurtma avcısı'nın Emir'i sessizlikle suskunluğu birbirinden ayırdı. sessizliği direnişe, sözü ses'e verme reddine; suskunluğu huzura, dinginliğe ve birgün yeniden ses ihtimaline bağladı. kıpırdadı içimin kelimeler kelimelerden kıl payıyla ayrıldığında ışıldayan çeperi.

- dersin ya hep, 'Allah başımdan eksik etmesin'. etmesin hakikatten, etmesin n'olur! zira, Pavlov'un ruhu şâd olsun, senin eşliğinde hareketlenmeye klasik şartlanmış, şimdi burada rencide etmemek adına tek tek isimlerini vermek istemediğim, bazı frontal lob mensubu nöronlarım başımda değiller. yokluğunu fırsat bilip balayına çıktılar. kendi kendine gelin güvey olmak tam da buna denir zannımca. zira yazdıklarımdan köy, kasaba veyahut herhangi bir yerleşke olabileceği kanaati az önce ufka doğru yelken açmış olan geminin güvertesinden mendil sallamakta hâlâ.

- nedenini anlayamadığım bir kısırdöngünün gayet benden kaynaklanan nedenini farkına vardım akran süpervizyonundaki akranlarım sayesinde. farkındalık, problemi ortadan kaldırır diyen analitik teorinin ne kadar haklılık payı varmış göreceğiz hep birlikte. haklı çıksınlar, bir talihli insan evladına analitik müdahale yapacağım, odipten girip süperegoya kadar... and içiyorum.

- iltifat kabul etmenin ateşten bir topu geri atar gibi karşılamaktan daha kolay bir yolu varmış. söz sahibinin sözü bitirmesini mütebessim bir çehre ile bekledikten sonra sözün bittiği yere bir teşekkür kondurmak. öğreneceğim.

- 'up' içimi burktu. animasyon filmine burkulma kapasitem de kabulün mü?

- aldığı duş jelinin kokusunu çok sevdiği için ellerini onunla yıkamaya başlayan biri hakkındaki düşüncelerin neler olurdu?

- bu aralar vivaah'ı sıklıkla anımsıyor olamamı açıklamaya gönüllü bir teori var mı?

- saçmaladığımda da seviyor musun beni? en çok saçmaladığımda, değil mi?

2 Ekim 2009 Cuma

kabool hai... mujhe bhi.


olduğum gibi olmamaya ya da olmadığım gibi olmaya çalıştığım zamanlarda yoruluyorum en çok. çok yoruluyorum. yerin dibinde olmak, yerin dibinde değilmiş gibi davranmaktan daha kolay. kimi şeyleri yaşamamaya öylesine enerji harcıyoruz ki. mutsuz olmamaya, kırılmamaya, sinirlenmemeye. vs. vs. vs. oysa hayat bize dönüp 'biraz mutsuz olmaz mıydınız cicim?' diye sormuyor. paşa paşa mutsuz oluyoruz sırası geldiğinde, binbir dereden su getirip yırtmaya çalışsak da. bir göz atalım, olmamaya çalışalım her neyse o delicesine kaçtığımız. mutsuzluk mesela. ama bir kez mutsuz oldukta sonra da sanki mutsuz değilmiş gibi davranmak yerine, şimdi bununla ne yapacağım diye sorsak kendimize, daha az yoruluruz sanki. var. hayatımda. içimde hissediyorum bunu. şimdi ne yapacağım bu mutsuzluğu? neye dönüştürüp saklamak yardım eder bana?

hayatın içinden yürüyüp geçerken yaşadığımız deneyimleri saklamadan önce, onları istediğimiz bir biçime dönüştürme gücümüz olduğuna inanıyorum. yaşadıklarımızın başımıza geldiği gibi depolandığı bir yer değil hafıza katmanlarımız bence. bazen, bir deneyimi saklamak için dönüştürmeyi tercih edeceğimiz biçimle, o deneyimi dönüştürmenin işimize yarayacağı biçim birbirinin aynısı olmayabiliyor. örneğin, bir gidiş hikayesini 'beni tercih etmedi'ye dönüştürdüm, öyle saklıyorum. saklamayı arzu ettiğim biçimi 'mecburdu' olabilirdi oysa. mecburduyu saklamaktan çok daha kolay, tercih etmediyi saklamak. isyan, red, çaresizlik getirebilecekken biri, sükunet ve olanı olduğu gibi kabul getiriyor diğeri. istediğime değil, ihtiyaç duyduğuma dönüştürmeyi seçiyorum yaşamdan damıttıklarımı. "s/he realizes that what s/he wants is not what s/he needs"

olduğunu olmadığına dönüştürme telaşından çıkartsa insan hayatını...
içinde bulunduğu zaman dilim çerçevesinde ne olduğuna baksa...
başka zaman dilimleri içinde, başka başka biçimlerde olma olasılığını farkına varsa...
kendisini başka başka biçimlerde bulmanın, kendisi kalmasına halel getirmediğini anlasa...
ne kolay olurdu hayat.

1 Ekim 2009 Perşembe

life happens


ne çok yazasım, çizesim, okuyasım, okuduklarımdan anladıklarımı zihnimde harmanlayasım, harmanladıklarımı muhabbet bağında demleyesim var, bilseniz.