26 Eylül 2011 Pazartesi

yirmi

Çok küçüktüm. Her sabah onu görürdüm. Akşamları ayrılmak tatsızdı. Ama her zaman yarın vardı. Sonra daha az küçük olduk. Ne zaman başımı çevirsem oradaydı. Henüz kesilmemiş bir kol gibi, omuz başımda. Her gün onun gülüşüyle başlar, her akşam bir sonraki sabahın sözünü taşırdı. Mevsimlerin yüzünden geçişini seyrettim. Elimi hiç bırakmadı içinden geçtiğim mevsimler boyu. Sadece bana saklı bir gülüşü vardı. Gözleri ışıl ışıl parlardı bana her bakışında. Parmak uçlarımdan taşıp yerlere dökülen mutluluklar bırakırdı avuçlarıma. Birlikte inandık daha güzel günlere. Sonra günler gelip kapımızı çaldı. Beyazın değdiği en güzel kadındı. Acıydı hoşçakal demek. Sıcak asfaltta yalın ayak koşmak kadar acı. Ama gitti. Yine gelmek için. Bana bu geceleri, ertesini günümü kızıl ateşler gibi tutuşturacağını bilerek uykulara dalamadığım geceleri yaşatmak için. Hoş gel, sefam olsun.