29 Kasım 2011 Salı

Years were spent feeling like this...





scent of a past life


Eskiden kullandığım bir parfüm bulaştığında ellerime, kokusu geçene dek o kişi oluyorum. Anıdan insanlar beliriyor yanıbaşımda, duruyoruz. Geçmiş etrafımızda dönüyor. Seyrediyoruz. Tekrarlanıyor yanlışlar, hatalar, doğrular, yine olsa yine yapardımlar. Daha uzun susuyoruz.

27 Kasım 2011 Pazar

Debdebe




Söyleyecek sözlerim, söylemeye başladığımda kaçan heveslerim var. Ve her nasılsa galip gelmeyi başaran vazgeçmişliğim. Öyle ki, kıpırdanmaya niyetlenmeleri dahi mahcup ediyor.


 Hayatımı toparlamak odamı toplamaktan geçiyor gibi. İçimde bir yer buna inanıyor.  Şu odaya bir el atsam hali asılı aklımın ortasında. Etrafından dolaşıp devam ediyorum güne. Atmak, kurtulmak, hafiflemek, ardında bırakmak yardım edecek sanki bana. Hareket etmek kolaylaşacak. Mümkün palazlanacak.

Rutinlere sarıyorum kendimi. Bilinen yollarda yürürken düşünmeye gerek olmuyor. Düşünmeyen beyin soru sormuyor. Neredeyse inanıyorum kendime. Neredeyse...

Sonra bir sözlükte öylesine rastladığım bir kelime gibi beliriyor aklımda 'tutku'. Öyle; 14 punto, times new roman, italik.  Hacimden ve gölgeden yoksun -ki gölge varlığın belirtisi- Heyelan başlıyor. Kendini eğlemek güçleşiyor sonra. Debdebe. Aklım beni rahat bırakmıyor. Ne hiç olmak kabil şimdi, ne var kılmak kendimi bildiğim yollarla. Ben yokluğun idrakini içiyorken yaşanana da hayat diyoruz.

24 Kasım 2011 Perşembe

Let go

İnsanların yalnızlıklarından bahsetmeleri yalnızlığıma dokunuyor. 15 yıldır yalnızım, dedi bir kadın. Ailesinden, arkadaşlarından, kalabalıklardan değil, yalnızlığından bahsediyordu. İki kez boşandım, ikisi de ölü benim için derken, belki biraz da yalnızlığı seçmişliğinden geçiyordu kelimeleri. Ve sonra, seçiminin elinde çektiklerinden...

Nerede unutuyoruz seçimlerin değiştirilebilirliğini? İçinden geçtiği günleri, özellikle de "başıma gelenler" hanesini kendi içinde nasıl anlamlandırdığını açıklarken, belki de yalnız bir kadın olduğum içindir, dedi sıklıkla. Evine musallat lanet bir kiracıdan bahseder gibi... Salonun pek güzel ışık alan o en güzel kanepesine kurulu, yavuz hırsız gibi... Öyle mustakil bir varlık, kendi ötesindeki her şeyden bağımsız bir karakter, karşı koyulamaz bir "başka yolu yoktu" gibi. Hikaye odur ki, hep vardır başka bir yolu.

Şimdi, bir hayat bu ve akıp bitiyor. Öyle arada bir durup aman akıp bitiyor demekle de bir zıkkım olmuyor.


7 Kasım 2011 Pazartesi

dance me to the end of love

Bir kadın seyrettim bugün. Yanında olamadığı için canın yandığı babasından bahsetti. Başı dönüp düştüğü yerde 5 saat kalan, kendine gelince kalkıp olmaz bir şey diye iki gün boyunca bir daha, bir daha, bir daha düşen babasından. Diğer odada, çıkamadığı yatağında nerede kaldı acaba diye kocası için meraklanan karısını bırakıp hastaneye gitmek istemeyen, şimdi hastanede yatan babasından. Babasının, eşi ölünce babaevine dönen, "ben ölünceye dek bu ocak tütecek" sözünü verdiği için kendi babasına, oğluyla Almanya'ya gitmeyen annesinden. Ve artık tütmeyen ocaktan. Her "babam" dediğinde, bir "babam" ağladı içimde. Ki benim canım babam, arkamdaki koltukta oturuyordu. -Eşiğimsin acı ama gelme n'olur.-

Babasına verdiği sözü göğsünde, oğlundan evladından arda kalan boşluğa basan hanımın adı Semiha'ymış. Önce birinci, sonra ikinci dünya savaşının içinden yürümüş. Toplayıp valizlerini Almanya'ya gidişlerini seyretmiş ev halkının, gitmeyin diye diye. Sözüne sarılıp kalmış. 30 yıldan fazla olmuş O gideli buralardan, 115 yıl üstüne. Ekmiş, biçmiş, yemiş, yedirmiş...yaşamış. Tüttürmüş baba ocağını. Sonra sönmüş kandiller. Hala da yanmazmış o evde. Ev, beklermiş orada ama...belki biri gelir de yeniden nefes üfler diye.



Bir genç kız seyrettim sonra. İlk aşkı ışıl ışıl gözlerinde. Masalının ucundan tutmuş, peşinden havalanmaya öylesine hazır. Ve havalanacak, biliyor. Nasıl ki su kaynar 100 derecede, öyle bir bilmekle biliyor. Senin olsun istediğin o hayat burnunun ucunda durmuş gözlerinin içine bakarken, nasıl titrersen baştan ayağa yaprak gibi, öyle teslim. Sanki geri kalan 7 milyar duraksasak bir an biz, o hepimize yetecek kadar inanabilecek.Öyle...

Geçtim aynanın ötesine bir an. Hayat nasıl aşktan ibaret olmaz ki, dedi ayna. Ya aşktan ya aşksızlıktan müstakilsindir. Hastasındır, ölüm vardır, açsındır belki. O zaman tamam. Durulur biraz. Ama gelir ve geçer bunlar. Geriye ya aşksızlık kalır, ya aşk.



Sonra bir tweet okudum, pek güzel güldüm, geriye o kalsın istedim.

"Bu dünyada aşık olduğu insanla birlikte olabilenler var. Vay şerefsizler..."





The Civil Wars 
Dance Me to the End of Love