9 Ağustos 2014 Cumartesi

Eski Çamlar ve Bulutlar




On üç - on beş yaşlarındayken söz vermiştim kendime, gün batımlarını kaçırmayacaktım. "Günün en güzel saatleri bunlar Lavinia, yanımda kal" derdi Özdemir Asaf, ben düşünürdüm günün en güzel saatleri...hangileri? Ve karar vermiştim bir akşamüstü, günün güzelliği batışındaydı. Eteklerini toplamış koşar adım inerken gecenin merdivenlerinden, üzerimize serdiği telaşsız tenhalıktaydı. Benim güzelliğim de toyluğumdaydı demek... İnsanın kendisine verdiği sözlerle sınandığını bilmiyordum. Bir yolun başında durup sonuna türkü yakılmayacağını... Asıl hesaplaşmanın, kapıyı dünyanın üstüne kapatıp kendinle kaldığında başladığını... Her hesabın altında öyle kolay kalkılamadığını... Ve kendinle halleşmeden, bir zıkkım yapamayacağını...bilmiyordum. 

Gün hala güzel batıyor, ben hala hayran kalıyorum. Ne zaman aklıma gelse başımı göğe kaldırmak, hiç pişman olmuyorum. Rüzgarlı şehrimin bulutlarını çok seyrettim çimenlere serip kendimi, ellerim başımın altında... Gün doğarken, tam batmak üzereyken, güneş en tepedeyken. Mavi, beyaz, mor. Ara sıra pembe. Şanslıysam gri. Bir de yağmur döktü mü, sefa... 

Diyeceğim o ki...diyemeceğimin üstüne bulutları bastım bugün. Bir gün beraber gün batımı seyredelim.

Hiç yorum yok: