27 Şubat 2011 Pazar

Wearing Words


Dear John,

I died today. And you were not there to hold my hand.
My heart is broken now, as well as being silent.
I'd have forgiven you, if you'd have asked for forgiveness.
I'd have loved you till the day I died, which has already arrived.
We'll never know now, John, we'll never know
what kind of place the world would have been if we...
Now...We'll...never know.
I'm taking our unborn possibility with me,
You, take care of the world that you see through could have been ours window.
I'll see you in another life.
Sarah

23 Şubat 2011 Çarşamba

Yo! Making a point here...


Dear people,

Dinlemek dediğimiz eylem karşımızdaki insan konuşurken, kendi hikayemizi anlatabilmek için sıranın bize gelmesini beklemekten ibaret değildir.

Bir düşünme biçimidir konuşmak ve nadiren karşımızdaki bizi yargılasın ya da üste kat atamak için cümlelerimizi zemin kılsın diye dahil ederiz başkalarını bu sürece. Nadirenin cümle içindeki anlamı da hiç.

"Onu bırak da geçen gün ne oldu...", "Sen onu diyorsun, bak bir beni dinle" ve benzeri geçiş cümleleri ile kısa kes sobalık olsun mesajı vermiş oluyorsun dear people.

Yapma.




14 Şubat 2011 Pazartesi

hush, I can hear the voices in my head



































bazen daha kolay
bazen daha eğlenceli
bazen daha içinden geldiği gibi
bazen daha yüzüne bakılır cinsten içinden gelenler
o zamanlar ohh...

bence patates kavurmasından
denemek lazım
deneme yanılma kabilinden değil
dene ve yanılma kabilinden
bildiğin 'tekrarlanabilir' deney düzeni kurup
bağımsız değişkeni sabitleyip
bağımlı değişkenin anasını ağlatmak lazım
zira bağımlı olan ağlar
insanmış, değişkenmiş bakmaz bağımlılık
işte bu yüzden bağımsızlık göklerdedir

insan bir blog yazısı yüzünden tutuklanma ihtimalini düşüne dursun
arada akıp giden şeydir hayat
kırmızı ışıkta filan da durmaz
ömür dediğin sayılı nefes diyen büyükleri, kocaman gözlerle dinleyip
nefeslerini yavaşlatmaya çalışan bir çocuk aklına da sığmaz
o geçer, çocuk bakar
çocuksan, büyüyünce senin olacaktır hayat
çocuklar baka baka büyür
ve su içe içe
büyüyünce de pek bir şeyin değişmediğini büyüyünce anlarsın
zaten büyümüş olursun o arada
bir esprisi kalmaz
böylece ilk golünü de yemiş olursun
hayat: 1 - vaktiyle çocuk: 0
çocuk kazanır
çünkü 0, başka bir 1'e hamile bir 1'den başka bir şey değildir
kim ne derse desin
hep çocuklar kazanır
kazanmadığını fark ettiğinde büyüksündür artık
demek ki kazanmak çocukçadır

borç yiğidin kamçısıdır
kaybetmek büyümenin
böyle sado/mazo bir ilişki işte
becerebiliyorsan büyüme
beceremiyorsan blog not flog
make love not war gibi
vedahibenzeri

arada
patates, soğan, salça...

10 Şubat 2011 Perşembe

love and other drugs


let's just say in some alternate universe
there is a couple that's just like us
only, they know what they have
and they don't sacrifice it
and they are happy

aches

9 Şubat 2011 Çarşamba

Gondola

...
çünkü dünyanın bir yerinde,
biri,
hayatının en güzel gününü yaşadığına inanarak çekiyor içine zamanı.

7 Şubat 2011 Pazartesi

kûn


Bir kez başlayınca bir yerde, bir daha hiç durmuyor sevmek.
Farklı biçim ve şiddette; gizli, usul, aşikar...
...devam ediyor var olmaya.
Galiba.

4 Şubat 2011 Cuma

bitterness


çok öfke var
normalde bu kadar öfke yok
ama şimdi var
içini açıp baktım
aslında öfke yok,
korku var

korku zor
öfke kolay

2 Şubat 2011 Çarşamba

o en ulu çınarın yaprakları titrerken...


...ben altında oturuyorum.
korkmamaya çalışarak korkuyorum
ve çok şey öğreniyorum
bilmek istemediğim.