27 Nisan 2010 Salı

düzgün

'düzgün'lük yüzde yüz bir tercih değil sadece. yüzde yüz yaratılış da değil. sadece olduğum şekil bu. bunu değiştirmeye çalışmak durmayacak üzerimde. kendi olmayan eline yüzüne bulaşır insanın. üstelik...bundan ibaret değilim. 'düzgün olmayan' yanlarım var. çok eğlendiğim. belki de en çok, düzgün olmayan yanlarımla bir olup düzgün yanlarımla kafa bulduğumda eğleniyorum. ama bu, kendimi onlardan ibaret kılmam gerektiği anlamına gelmiyor. ben bir kombinasyonum ve nasılsam öyle iyiyim. biri olduğumda diğerini inkar etmiyorum. hala o kadar, diğeri kalabiliyorum. canım kime isterse, ona düzgün olup, istediğimi düzgün olmayabilirim. beni x tanımlaması birinin ona y de olduğumu anlatma ihtiyacı doğurmuyor bende... ya da beni y bilenlerden x'i saklamak için çırpınmıyorum. benim denklemimde; x, y'den münezzeh değil.

bir de; düzgün, kenarları makasla kesilmiş bir kelime. ve kullananı güdük kılıyor.

iddia


ben kendimi önemsemem gerektiğini yıllarca bilmiyordum. sen başkasını önemsersin, başkası da seni önemser, karşılıklı mutlu olur herkes sanıyordum. öğrendim. öyle değil.

sonra kendimi fazlaca önemsemeye başladım. fazlacası, telafi derdi belki. kendini bir şey zannetmek değil burada kastettiğim şey. canımın ne istediğini ilişkilerin, geleneklerin, anlık önceliklerin önünde tutmak. ve görüyorum ki, bu da değil.


beslemediğiniz her şey bitmeye başlıyor. bir ucundan tutmadığınız dallara yaslanmak akıllıca değil. ne birini/bir şeyi sonsuza dek taşımak mümkün; ne de yaslanmak, sonsuzca taşınmak üzere.

özeni yitirdim sanki. kıymet bilmeyi. emek vermeyi. minnettar olmayı. vefayı. ki bunlar, iddalı olduğum özelliklerdi. kenan hoca demişti "Allah insanı en iddalı olduğu yerden vurur." ve 'keşke' zehirli bir kelimedir.

bir denge bulmak lazım şimdi. kendini ayak altına sermediğin, karşındakini göz ardı etmediğin bir denge.

deneme yanılma... denemezsen yanılmazsın mı demek? denedikçe yanılıyorum, yanıldıkça başka şekilde yanılmak için başka şeyler deniyorum. hani 'kabul' ferahlatır, kabul edin rahatlayıncı ekoller var ya. kabul rahatlattığı kadar yayarmış bir de, ben bunu gördüm. tembelliği meyyal benim ruhum, efenim, erteleme en sevmediğim huyum dedikçe, yerleştim, kök saldım.

o kadar. hatırlayayım diye sonra. toparlamadan yazsan da olur, mükemmel kılmak için ertelemekten yapılamıyor pek bir şeyler çıkarımından.

öyle.

26 Nisan 2010 Pazartesi

anlam

kendi kabuğumu sımsıkı sardığımda çevreme, hayat ne kolay. ne...tatmin edici. ne...ben yaptım, oldu; hem de ne güzel oldu. başka hayatlar görmek açtığı ufuklarca mutsuzluk yığıyor içime...kimi zaman. eksik kalıyorum. kimse yapmıyor olsa yapılası şeyleri, bilmesem, ne kolay göz yummak. kendime.

küçük hesaplarımı çuvallara doldurup yakmak, küllerini boğaza saçmak istiyorum. ama hiçbir zaman yapmayacağım. ne kadarsam o kadar kalacağım hep. bazen ikna edeceğim kendimi bîhaber mutluluklara. bazen idrak modunda...ağzımda bir kekremsi tat...uykudan bir perde çekeceğim gözlerimin önüne. uyuyayım, geçsin. unutayım, geçsin.

anlam ararken, anlam var sanırken, anlamı eksik bulurken, anlamı tanımlarken, anlamı restore ederken, anlamı yitirirken, anlamı anlamsızlaşırırken, anlamı kurgularken, anlamı anlamlı kılarken, biraz anlar ve biraz anlamazken bitecek sonra bir yerde. kim olmayı seçersem o olacağım inancının içindeki hava uçup gidecek; ben, olmayı değiştiremediğim o kişi olarak gökyüzünü seyretmeye başlayacağım.



Adio Kerida . Yasmin Levy