27 Kasım 2008 Perşembe

beşir fuad'dan

gün doldu: kendime bir aksisedayım
Ürktüm hep hayalâttan. aklım
bana açıkla: yırtılan
zaman mı gülün yaprağı mı? elinde
buruşturuyordu validem. kapatılmış
ve leyli bakışlı mecnune. ömrüm
şimdiden "bir devr-i hüzün"
ve kapkara matem: dizdizeyim
dalgın hayaletinle. ufku
sen misin seyreyleyen
darüşşifa'nın o tozlu
penceresinden, ben mi? vehimler
ve cinnet korkusu
bana mirasın. ölü oğul da
küçük, çıplak ayaklarıyla
geziniyor sofada, çatının
içindeki rüzgâr gibi.
ey hafıza! kanıyor
ne varsa süzdüğün. siyah zambak:
koridorlarında usulca açan
o cizvit mektebinin "gecede
yazmayı mutad edindim"
daha o zamandan. sırdır
çünkü yazı: candan doğar
ve ayan ettikten sonra
sır olur
nemsin benim
öteki zamanlardaki çocuk? bir hasım
gibi mi büyüttüm seni kalbimde?
sözüm sana yine de: kimi gerçek
daha derin düşten. düşler de
geleceğe gönderir ve yitik söz
dirilir okurun dilinde.
yaşamım! doğrusun
yanlış olduğun kadar. bir diken
gibisin içimde.
ah! gülün yok.
doğ karanlığın devâsa
rahminden de
okurum hisset beni:
"intiharımı da fenne tatbik edeceğim:
şiryanlardan birinin geçtiği mahalde
cildin altına klorit kokain şırınga
edip buranın hissini iptal ettikten
sonra orasını yarıp şiryanı keserek
seyelân-ı dem tevlidiyle terk-i hayat
edeceğim"
zevcem! kim kimin uçurumu?
her ağuş, ne yapsak
bir serzeniş aslında. metresim!
kucaklaştık ama daha bir kez
buluşmadık. tecilin
dolmasını bekledim ben.
suret-i varaka
"ameliyatımı icra ettim. hiç
bir ağrı duymadım. kan aksın
diye hiddetle kolumu kaldırdım"
ki "kâğıt dahi kanla mülemma"

beşir fuad

25 Kasım 2008 Salı

"unutma" cümleleri - I

in my heart, I am a million pieces about to break.
KJo

19 Kasım 2008 Çarşamba

estağfurullah

özür dilemek zor olabilir insan için. bir hata yaptığının farkında olmayı gerektirir öncelikle. sonra bunu başkaları, en azından bir başkası huzurunda da kabul edebilmeyi... pişmanlığını ifade edebilmeyi... bütün bu aşamalar başarıldıktan sonra, hata sahibi özrünü takdim esnasında iken, muhatabı tarafından bambaşka bir deneyim yaşanır, çoğunlukla farkına dahi varılmaz bir deneyim. insan, "ben hata yaptım, bunu kabul ediyorum ve affımı diliyorum" diyen birinin karşısında, soyut bir silsilenin üst makamında iken, aslında güç elde ettiğinde neye dönüştüğünü görme fırsatı yakalar. bunu özür sahibinin dikkatsizliği, kabalığı, düşüncesizliği, onu ne kadar zora soktuğu, kalbini nasıl da kırdığı ve benzeri, benzeri, benzeri daha pek çok lüzumsuz ve o anın amacına hizmet etmekten uzak ifadeleri dillendirilme vesilesi yapabilir. farazi silsilenin farazi üstünlüğünü biraz daha büyütebilmek için çırpınır. demek ki, ne zaman baksa aşağılarda bulmuştur kendisini, demek ki yükseklerde olmaya ihtiyacı vardır ve fırsatı kullanır. ya da... "estağfurullah" der. bir özrün mahiyetinde farkındalık ve telafi gayreti; telafi mümkün değilse dahi pişmanlık bildirisi olduğunu bilir ve makamını işte o zaman yükseltir, "estağfurullah"...

17 Kasım 2008 Pazartesi

kol kırılır yen içinde kalır

kıranın çok içeriden biri olması hasebiyle, kırığın yenden gayrısını mekan tutmaya ar etmesi demektir. kırığın dahi kırana aşıklığıdır. bunca büyüklük karşısında, kıranın başına taş yağsa, azdır.

16 Kasım 2008 Pazar

zor günlerin akşamları da zor mu olur?

zor günlerin akşamları da zor mu olur?
rahatlamanın kaç ayrı yöntemi bulunur?

köpük dolu bir küvet..
bel boşluğunda bir pofuduk minder dokunuşu...
kulakta çınlayan eski şarkıların yankılandığı bir karanlık oda...
bir şiiri okumak kendine, seslice...
çimenler üstüne sırtüstü uzanıp bulutları seyretmek...
gözleri kapatıp rüzgarı dinlemek...
sevilen bir sese/yüze dökmek kalbi...

zor günlerin akşamları da zor mu olur?
rahatlamanın kaç ayrı yöntemi bulunur?

nüks

03:09

sana gitme demeyeceğim ama gitme lavinya...

11 Kasım 2008 Salı

nobody home

Don't run too fast
Like a shot from a gun
Don't jump too high
And knock out the sun
Don't stray too far
Out on your own
When you finally come knocking
When you finally come knocking
There'll be nobody home
Nobody home

Don't pull too hard
Like a kite in the wind
"You're gonna"
break the string
When I reel you in
Don't take off flying
All on your own
When you finally come knocking
When you finally come knocking
There'll be nobody home
Nobody home

You say you're
feeling locked inside
Stuck inside to stay
You wanna fly away
There's
"really"
nothing I can do
To help you make your play
Make your getaway
Don't dream too wild
And shoot for the moon
Don't ride your heart
Like a balloon
Don't blow away
To places unknown
Cause when you finally
coming knocking
When you finally come knocking
There'll be nobody home
Nobody home

Don't run too fast
Like a shot from a gun
Don't jump too high
And knock out the sun
Don't stray too far
Out on your own
Cause when you
finally come knocking
When you finally come knocking
there'll be nobody home
Nobody home

When you finally come knocking
When you finally come knocking
There'll be nobody home
Nobody home

When you finally come knocking
When you finally come knocking
There'll be nobody home
Nobody home

running long enough

"If someone runs a race in 9.5 seconds and I run it in 10, even if I want to beat the person I have to still beat my own time. I have to go 9.9, 9.8, 9.7, 9.6 and 9.5, all those are my timings, so in the end the competition is with myself. The race is not about running fast enough, the race is not about running hard enough, the race is about running long enough."

Shah Rukh Khan

10 Kasım 2008 Pazartesi

annemin kalp atışları




ne kadar az dinliyorum onları. salonumda yaşıyorlar oysa... dünyanın en güzel yeri, en hesapsız sığınağı, annemin kucağı... ne kadar az yaslıyorum başımı.

9 Kasım 2008 Pazar

change, we need


barack obama'yla direkt ilgili değil yazmak istediklerim. seçimleri kazandığı belli olduktan sonra chicago'da yaptığı konuşma ve hatırlattıkları üzerine...


change, we need ve yes, we can ifadeleri ve obama'nın bu sloganları işleyiş biçimi dikkatimi çeken. dünyanın içinden geçtiği bu zaman diliminde ihmal edilmiş bir alana vurgu yapmakta bu ifadeler. nesil olarak genel bir gerçekleşmeyen için başkasını suçlama, çokça laf ve yokça hareket düstûruna sahibiz. olanı ve olmayanı kendimizden bir parça olarak görüp değiştirebileceğimiz o parçaya emek vermek yerine, şu ortamda neyin ucundan tutulur ki rehavetinde kaybolmuşuz sanki. obama değişimden söz ediyor ancak değişimi amerika'ya vaadettiği bir olgu olarak değil, amerika'nın vaadetmekte olduğu bir olgu olarak harmanlıyor cümlelerinde. "sizi dinleyeceğim." diyor, "özellikle de hemfikir olmadığımız zamanlarda." bu söylemler dahi, değişimin başladığını düşündürüyor bana. bunlar birer politik kurnazlık olabilir, arkası gelmeyebilir, çokça laf kısmında takılı kalabilir, bilmiyorum. bunu bize zamandan başkası gösteremez. ancak daha şimdiden "hikaye bunlar" demenin, biraz önce atıfta bulunduğum rehavetten kaynaklandığını düşünüyorum. inanmak için çok yaşlıymışız, istediği hayatı kendine vermeye başlayan bir bütünün parçası olamayacak kadar acizmişiz ve bunu ilk fırsatta işaret parmağımızı dışarı çevirip "onun yüzünden"li bir cümleyle kılıflayacakmışız gibi... bütün bunlara gerek yok, bekleyip görmekle ve bir kez daha (belki de ilk kez) denemekle kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. amerika'nın değişiminden değil, kendi değişimimizden söz ediyorum. değişimimizden bile değil, kendi değişimimden söz ediyorum. istediğim şey olmak için kaybedecek vaktim yok artık. istediği şey olamadıkları için başkalarını suçlamaya alışmış bir nesle karışacak, onları dinleyecek vaktim de yok. koltuğumda oturup bir yolculuk tariflemektense, yola çıkmayı seçiyorum.

düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür.
duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.
davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.
dlışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür.
değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür.
darakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.
Mohandas Karamchand Gandhi

Pazar Sabahı

şöyle biraz geç uyanma... hafta içi sabahlardan esirgenen ayrıntılı bir özenle hazırlanmış, mümkünse ailece yapılan kahvaltı... ekleri ve gazeteyi aile bireyleri arasında dolaştıran uzun uzun uzanıp gazete okuma saatleri... günün getirdiklerine, haftanın götürdüklerine dair birkaç gündem değerlendirme cümlesi... köşe yazılarından sesli okunan birkaç da beğeni cümlesi... bir fıkra, biraz bulmaca, bir-iki yemek tarifi... en az 10 mekan tavsiyeli "bugün nereye gitsek" yazılarını okuma ama gitmeme projesi... illa ve illa günün götürdüğü yere gitme iradesi... gazeteyi karın üstünde çadır yapmak suretiyle kestirmeceler... gazeteyi karın üstünde çadır yapmak suretiyle kestirmecede olanları uyandırmadan üstlerine bir şey örtmeceler... "ay geç oldu artık bu saatten sonra bir şey yapılmaz"lı uyanmacalar... hafta içine üç-beş hazırlık... birkaç lokma yemek, birkaç lokma sohbet... pazar akşamı...

7 Kasım 2008 Cuma

istemiyoruuuuuuum baba

outlook express, silinmiş öğeler kutusuna taşınmış, bir nevi gözden çıkarılmış, iletileri bir sağ tıkla uzay boşluğuna gönderme imkanı veriyor bana. masaüstümde geri dönüşüm kutusu... istersem geri dönüşsüz bir yola uğurlayabilirim içindekileri. "emin misiniz" der bana pc son kez, 'son kararım' tebessümümü takınır, "evet"e tıklarım. arama-kurtarma çalışmaları da kâr etmez sonra. "arama ve kurtarma" emir kipleri girer hayatıma, söz dinler, aramam ve kurtarmam. eternal sunshine of the spotless mind da bundan bahsediyordu. alvida, hamesha hamesha ke liye... gerçi orada yine de aşk kazanıyordu. ben aşkın kazandığı bir dünya istemiyorum. niye hayattayken kazanamıyor da artık cansız bir mefhum olmuşken kalplerin peşini bırakmayan bir hayalete dönüşüyor. yok öyle şey. ya paşa paşa, kanlı canlıyken yaşatacak, tutacak meydanlarını hayatın, ya da hayalet olup kırklara karıştığında da kıracak dizini, oturacak perdeler ardında. oynamıyorum artık ve oynatmıyorum da. bu mudur, budur!

6 Kasım 2008 Perşembe

döngü

nereye yetişmeye çalıştığımı bilmiyorum. bazen manasızca hızlanıyorum. ne zaman koyulduğunu, kim tarafından belirlendiğini bilmediğim kurallara uyacağım diye tüketiyorum kendimi. bir an aklım başıma geliyor, "dur" diyorum kendime, "bu acelen ne?"... yavaşlıyorum. kolaylaşıyor hayat. benim derdim olanlar ve olmayanlar sihirli bir değnekle ayrışıyor ve hafifliyorum. sonra yine, belirleyemediğim bir tetikleyici ve muhtemelen hep başka sebeplerle hızlanıyorum. sırtımda bir süper kahraman pelerini var sanıyorum. en nihayetinde varsanı'yorum. hayat zor, dünya yorucu, günler karanlık geliyor. bir yerde, bir an, tekrar, aklım başıma geliyor. hangi tetikleyici ve muhtemel hangi çeşitli farkındalık vesileleriyle bilmiyorum ama yavaşlıyorum.
hayat bir kendini sakin tutma denemesi şimdilerde...
zorlanıyorum.