31 Mart 2012 Cumartesi

cicek gibi tazecik kiymetli bitanecik

Unlu Turk dusunuru Tarkan'in da dedigi gibi aci bilerler sur dilime, dudaklarimahaaa.

Hicbir yere gitmesi beklenen bir yazi olmasin bu, rica ediyorum. Siz orada oyle butun isiklari kapatip yatinca benim burada canim sikiliyor. Ya yollara vuruyorum kendimi, kelimeden elbiseler biciyorum sokaklara... Ya da iste boyle. Kuzu kuzu kuzu kuzu... Siz uyuyorsunuz ama Tarkan benimle. Ya... Ne deli, ne divane, biliyor sonunu. Gururunu atese verdi, yakti da geldi. Tovbeler etti. Ki kendisi yeri geldiginde el ustunde tutmus, yeri geldiginde dizi ustunde uyutmus, kalbinin saraylarinda yasatmis bir insandir. Evet... Deliler ulkesinden notlar bunlar, zira yandan bakinca sinir askerlerini gorebiliyorum.

Neyse ne... Uyumayin o zaman hep birlikte. Oynamayin fabrika ayarlarimla. Sonra hup oluyorum. A'acayip oluyorum. Baskasi olmuyorum, kendim oluyorum. Hepsi benim oluyor. Teller birbirine degiyor.

Pek tabi ki satirlarimin sonuna gelirken, bu kimi spekulatif kalpler kadar temiz sayfayi tamamen ziyan etmeden, topluma yararli bir mesaj vererek bitirmek isterim kelimelerimi. Biri uyuyunca ne yapmiyoruz? Ses yapmiyoruz. Shhhhh!

Bu da vijuil ogrenen guzel insanlar icin. 




Butun bu baglama kismini su fotografi koyacagim diye yaptigimi soyleyenler varmis, don't! 
Bazi seyleri icinizde tutmayi ogrenin. Gul doktum yollariniza, hadi iyi geceler.

30 Mart 2012 Cuma

yakilmaz da bu

Simdi, sevgili hayat;

Olmuyor boyle. Susleyip pusleyip burnumun ucunda sallandirmalar, yaldizlari dokup yuzume sacmalar... Sonra da ramak kala... Alamaz ki...Alamaz ki... Hayda!!! Cekip alayim derken elimde kalacak, kalmisken de benim olacak... o. Ben dedim diye olmayacak tabi de, bozusacagiz sonra. Nicin boyle yapoorsun hayat?

Simdi soyle ki iki gozum, zannetme ki minnettar degilim. Pek uzun bir uykunun ardindan mahmur mahmur gerinirsin ya gunese karsi. Silsen silinmez, sorsan soylemez bir gulus yerlesir yuzune. Yazdir. Ruzgardir. Gunun ilk isigidir. Seyirdir, sefadir. Anladin sen onu hayat. Oyle iste...Neyse, uzatmayalim. Sen git bir cay koy da icelim. Oh, kendimizden gecelim.



You are so pretty, be mine.

Komik insan ne çok hafifletiyor kendisini de çevresindekileri de. 
Ayak bileklerinize sarılan serin yaz akşamı rüzgarı gibi. Oh...

.

Bir de... Şimdi ben bir tango olsam, eteklerim uçuşsun, saçlarımın ucu yere değsin isterdim. Oyle.



25 Mart 2012 Pazar

gece acar aksamsefalari


Sokaklar seslendi, ben ses verdim. Gel dediler, iki etmedim.

Yurudugum sokaklar boyu evler. Birbirlerine benzemiyorlar. Renkleri, buyuklukleri, hissettirdikleri benzemiyor birbirlerine. Ben de gecerken onlerinden, hikayeler yaziyorum onlara. Iclerinde yasayan insanlara, onlerine park edilmis arabalara dair. Ben ne dersem o oluyorlar o an icin. Bir deklansor sesi geliyor ve sonra karanlik yutuyor sokagi.

Hayal dunyamda isler soyle cereyan ediyor:

Bahcelerdeki basket potalari o evde cocuklarin da yasadigina delalet ediyor. Buyuk ihtimalle erkek cocuklar. Kiriksa eger pota, buyumus o cocuklar. Universite icin ayrilmislar evden. Ya da baska mesgaleler bulmus liseli genclere donusmusler.

Iki araba park etmisse garajin onune, bir cift yasiyor o evde. Yan yana itina ile park edilmis arabalar hosuma gidiyor en cok. Iki araba gordum dun, ayni koselerine ayni amblem yapistirilmisti. Bir seyleri birlikte protesto eden, bir seylere birlikte inanan, bir seyler icin yan yana duran bir cift yasadigini dusundum o evde.

Bazi kapilarin onunde dort - bes araba var. 16 yasini gecmis cocuklar yasiyor o evlerde anne ve babalarin yani sira. Belki bir, belki iki tane. Bazi evlerin onunde sadece bir araba var ama o evde de insanlar yalniz yasamiyorlar. Henuz isten gelmemisler, o kadar. Evde yok ile hic yok arasinda bir fark var ve benim hikayemde insanlar sadece evde yoklar.

Kocaman agaclar var kimi evlerin bahcelerinde. (Ve ben fark ettim ki, kocaman agaclar olsun istiyorum evimin bahcesinde.) Kimilerinde ise cicekli, neseli, bodur agaclar. Kimileri dokmus ciceklerini eteklerine, kimileri yeni takmis dallarinin bitimine.

Digerlerinden daha bir ozenle duzenlenmis kimi evlerin bahceleri. Posta kutusu bahcenin bitiminde kimilerinin, kapi esiginde digerlerinin. Bazi avlular kocaman, iki yana acilmis kollar gibi duruyorlar. Kimi evlerin verandasinda ucuk pembe sandalyeler var. Uclarina takilmis daha da ucuk pembe kurdeleler ruzgarda ucusuyorlar. Iste o evlerde, eslerini ucusan pembelerin otesinde sevebilen kocalar yasiyorlar.

Kimi bahceler isiklarla, minik heykelciklerle suslenmisler. Meryem anayla yedi cuceler yan yana duruyorlar. Icinde yasadiklarini kendilerinin kilmayi seven insanlar, kucuk beyaz tavsan heykelinin onunden gecip ise gidiyorlar.

Tum isiklari yaniyor kimi evlerin. Onlerinde sadece bir araba var. Diyorum ki ben, bu evin icinde hareket eden biri var. Odadan odaya gecen; bir seyleri yerlestiren, duzenleyen biri. Muhtemelen televizyon acik icerideki odada. Nerede olursa olsun duyuyor sesini. Basini salliyor gunun haberlerine. Hemen yanindaki evde salondaki abajur yaniyor sadece. O evin insanlari yorgun oluyor. Ve muhtemelen o evin sadece bir insani oluyor. Ayaklarini uzatmis. Yari oturmus, yari uzanmis. Basi kanepenin arkasina yasli. Yakinlarinda bir yerde bir kitap. Yarisi yere sarkmis battaniye. Aciksa bile kisik televizyonun sesi. Belki sadece derinden bir muzik duyuluyor. Uyumuyorsa bile o ev, uyuyor olmayi dusluyor.

Kimi kapi onlerinde pusetler var. Uc tekerlekli bisiklet. Cimenlerin arasinda duran top. Yariya sonmus cocuk havuzu. O evler ben gencim diyorlar. Bir suru pencereden bir suru isik saciyorlar sokaga. Perdeleri acik kimi evlerin. Perdeleri yok kimi pencerelerin. Duvarinda gulkurusu havlu asili bir banyonun onunden geciyoum. Belli belirsiz yanan duvar lambasi ancak kendisini aydinlatiyor. Ayak ucunda katlanmis mavi yorganlar olan bir yatak var yandaki odada. Iki yastik basucunda. Tezgahi duzenli bir mutfak sonra. Firinin uzerindeki minik spot lambalar surahinin icindeki suya satasiyorlar. Mutfak masasinin ortasinda ici meyve dolu bir kase var. Lavabonun kenarinda bir bardak. Yarisi icilmis icindeki suyun. Yarisi ziyana ramak.

Baska bir sehirde baska bir hayali kurarken baska bir hayati yurumek gercegimi sasirtiyor. Bazi evlerin tasliklari, posta kutularindaki mektuplari kolumun altina alip zili calmak istememe sebep oluyor. Merhaba demek istiyorum. Ben buralarda yeniyim de, tanisabilir miyiz?Siz bana bu trabzanlari kim boyadi, o gun yagmur var miydi, ruzgar gulunu buraya asan kim, onca baska renk varken lacivert-pembe-mor'u secen kim...anlatin, ben de size adimi soyleyeyim. Ne zaman kirildi ikinci basamagin tahtasi? Kimse takilip canini yakti mi? Tamir etmeyi oneren oldu mu, peki?Siz mi istemediniz, vakit mi elvermedi? Biraz sut alirim kahveme, evet, bir kasik da seker lutfen. Yok kurabiye istemem. Kitaplariniza bakabilir miyim? Fotograflardaki kisilerin isimlerini ogrenebilir miyim? Baska isik acmaniza gerek yok, guzel boyle yari aydinlik. Isterse saklanir, isterse gorunur insan. Secim yapmak guzel. Kirmizi zarftaki mektup size mi geldi yoksa siz gondermistiniz de geri mi geldi? Niye istemiyor artik kelimelerinizi? O dinlerken soylemeyi ihmal ettiniz de, kagitlar mi ucurdunuz arkasindan o kapiyi cekip gidince? Bu kapi miydi o cekilip gidilen? Yoksa ona bakmaya dayanamadiniz da yeni bir kapi mi aldiniz kendinize? Baska kapilari var mi onun da simdi? Acaba o da hala ikinizin kapisini ozler mi? Belki lacivert-mor-pembe bir ruzgargulu takmistir yeni kapisinin kenarina da. Ruzgar estikce renkler donsun, her sey en nihayetinde size donsun istiyordur. Belki daha cok kirmizi zarf hak ediyordur. Mavi de gonderin. Gok rengi umut tasir. Sonra yesil, sari, turuncu. Vazgecmedim, desin renkler ona. Renklere guvenin. Ikinci basamagi da tamir ettirin. Bileginizi incitirsiniz, Allah korusun. Incinmis kalplere agir gelir incinen bilekler. Kahve icin tesekkurler. Ben yine gelirim. Bu sefer soz, adimdan baska seyler de soylerim. 

22 Mart 2012 Perşembe

crush


Simdi bahar ya... Kirazlar cicek, agaclar renk renk ya... Gelmek istiyor ask. Deli misin, diyorum. Delisin, diyorum. Duruyoruz.

11 Mart 2012 Pazar

Yalniz yola cikma, usursun.























...

Kapilara yaslanmamalari gerektigini yolculara siklikla hatirlatan bir anons var trende. Hangi istasyona yaklasildigini soyluyor, o istasyonda trenin hangi yanindaki kapilarin acilacagina dair bilgi veriyor. Mavi Hat'la yolculuk yaptiklari icin yolculara tesekkur ediyor. Sonrasi metalik bir sessizlik. Anonsun tekrarlariyla dogan tanidiklik hissini rahatlatici buluyorum. Bildigi ne varsa unutmus birinin, bir donmedolabi seyre dalip donmek neydi, hatirlamasi gibi.

Yolculugun bir noktasinda, elinde valiz olmayan tek kisi kaliyorum vagonda. Tasimadigim bir valiz beni sehrin en yalniz insani yapiyor. Valizi olanlar evlerine giderken, olmayanlar emanet bir anahtari avuclarina bastirarak havaalanina iki durak kala trenden iniyorlar. Sonrasi gece.

...

Sevdigim herkesin uyudugu saatler bana huzun veriyor. Koyulasiyor yalnizligim. Kucucuk kaliyorum. Herkesin boyu benden uzun oluyor, herkesin omuzlari daha genis.

Insanlarin yuzlerindeki monotonlugu imrendirici buluyorum. Gevsemis yuz kaslari demek monotonluk. Benim gozlerim kocaman. Surekli bir savas ya da kac tetikteligi. Icinde korku tasiyan insanlara dair bir sey ogrendim. Diger insanlarin gozlerine bakamiyorlar. Kose bucak gozlerim. Pencesinden kurtulamadigi bir uzuntuyle kusatilmis insanlara dair de bir sey ogrendim. Baskalarinin omuzlarindan dokulen o hafiflik duygusunu sinir bozucu buluyorlar.

Bir kadin var karsimda. Iki ucunda ayni caddenin, yesil isigin yanmasini bekliyoruz. Kirmizi bir el durmamizi soyluyor. Ipisik gulumsuyor kadin. Icimde bir tebessum tutusturmaya calisiyorum gulusunden. Kablosuz bir tatmin baglantisi varmis da, baglanabilirmisin gibi. Sifreyi bilmiyorum. Olmuyor.

...

Yuzunde 'no bullshitting' ifadesi tasiyan bir polis var tren bekledigim istasyonda. Gidip gidip yakininda durdugumu fark ediyorum. Butunlesin eksik kalan yanini icimin, birikeyim diye mi?

Sokakta yururken gordugum bazi insanlarin pesine takilip yurumek istiyorum. Yakinlarinda olmak. Durakta birlikte bekledigimiz, etrafindan dolasip "Kiss 'n' Ride" tabelasinin fotografini cektigim adamin otobusu benimkinden once geliyor. Ve o binip gidiyor..Kiriliyor kalbim. Koyulasmis camlardan zar zor seciyorum yuzunu, bana bakmiyor.

...

Buz pateni yapan insanlari seyrediyorum uzun uzun. Biri yakinlarda dusse de heyecanlansak istiyorum bir an. Incelse icimdeki bu katran. Sonra kiziyorum kendime, dilenecek sey mi? Ben ayirirken dilenecekleri dilenmeyeceklerden, uzakdogulu bir cocuk takiliyor gozume. Herkes bir an birakirsa kaymayi, gulumseyecegim diyecek olsa, patenleri buza saplayabilecek bir gulumseyisi var. Bedeni ne yaptigini gayet iyi bilirken, gozleri kibirden uzak. Zor gorunen hareketleri tekrarlayarak ogretiyor yanindaki kiza ne yapmasi gerektigini. Dusersen tutarim, dusmezsen basarmanin keyfi senin diyen elleri iki yaninda kizin. O elleri seyretmek bana iyi geliyor.

...

Bugun ben yurudum. Inandim. Umut ettim. Kose bucak gozlerimi sehri kesfe cikardim. Sonra uyku saati geldi uzaklar otesindeki evimde, herkes kapatti gozlerini, ben yalniz kaldim.


10 Mart 2012 Cumartesi

7 Mart 2012 Çarşamba

bir alev halinde düştün elime


Vedanın katmanları var. "Güle güle"den, "Yaz bana"dan öte. Dile dökülebilenden azade çoğu zaman.

Uzun bir süre görmeyeceği birine bakarken insan, son bir kaç şey söylüyor içinden. Sese değmeyen cümleler kuruyor usul usul. Yas gelip oturuyor göğsüne sonra. Yolun anlamı sarsılıyor.

Ne zaman canın yansa kendini kollarına bıraktığından saklamaya çalışmaksa acıyı, en taşınmazı.





P.S. Bir de,  hani içimde bir ağlamak vardı ya, içimde değil artık. Kapladı her yanımı. 



Beni yaz

Seviyorum başkası için sevinebilme yetisini.  Hiç bir menfaati yoktur senin mutluluğundan başka.  Ama gelir, öyle bir durur ki sevincinin yanında. Böyle büyük gülümseyişler, ışıltılı sevinmeler... Katlanır neşen. İnsan güzel, dedirtiyor kimi insan. 







ucu çatallanan bir yolda yürüyoruz...




Bir ağlamak var içimde. Benden midir, öğrenilmiş bir hal midir, bilmiyorum. Burnumun ucuna gelip gelip gidiyor. Saklanıyor içimin ücra köşelerinde. Hişt pişt diyor arada bir. Pek kaale almıyorum onu. O da ısrarcı olmuyor şimdilik. Öğrenilmiş haller de bizdendir artık belki, kim bilir...

4 Mart 2012 Pazar

Pffffft!

Aman balık mı? Balıklar çok duygusaldır, uzak dur. Fenersaray'lılar pek uyuzdur. Doktorların burnu büyük olur. Ergenler şöyledir. Falanyerliler böyledir. Serçe parmaklıları kısa olanlar hişttir de kaşları kavisli olanlar pişttir.

Ben neredeydim bu yargılar dağıtılırken, bilmiyorum. Bazen diyorum ki, kolay be böylesi. Listeyi ezberledin mi işin tamam. Görür görmez kesersin hesabını milletin. Tanımak, şans vermek, özgün tutmak yok. Kategorini söyle, kim olduğunu söyleyeyim minvalinde, herkesleri ve her şeyleri çözmüş bir hal üzere geçer öyle hayat, oh mis gibi. Ahkâm Mahallesi, Sarraf Sokak. Çaya da bekleriz.






Body Language


Ne zaman babamın şehirdışına çıkması gerekse hasta olurdum küçükken.
Şimdi ben gidiyorum ve bütün ev halkı hasta. 
Psikosomatikiz, vesselam.

3 Mart 2012 Cumartesi

I could not defy her...I would never deny her.


Ne zaman yeni Spartacus'ü görsem acıyor içim. Ne çok ölüm var ve ne zor yokluğu taşımak... 

tutun kollarımdan düşerim şimdi