25 Mart 2012 Pazar

gece acar aksamsefalari


Sokaklar seslendi, ben ses verdim. Gel dediler, iki etmedim.

Yurudugum sokaklar boyu evler. Birbirlerine benzemiyorlar. Renkleri, buyuklukleri, hissettirdikleri benzemiyor birbirlerine. Ben de gecerken onlerinden, hikayeler yaziyorum onlara. Iclerinde yasayan insanlara, onlerine park edilmis arabalara dair. Ben ne dersem o oluyorlar o an icin. Bir deklansor sesi geliyor ve sonra karanlik yutuyor sokagi.

Hayal dunyamda isler soyle cereyan ediyor:

Bahcelerdeki basket potalari o evde cocuklarin da yasadigina delalet ediyor. Buyuk ihtimalle erkek cocuklar. Kiriksa eger pota, buyumus o cocuklar. Universite icin ayrilmislar evden. Ya da baska mesgaleler bulmus liseli genclere donusmusler.

Iki araba park etmisse garajin onune, bir cift yasiyor o evde. Yan yana itina ile park edilmis arabalar hosuma gidiyor en cok. Iki araba gordum dun, ayni koselerine ayni amblem yapistirilmisti. Bir seyleri birlikte protesto eden, bir seylere birlikte inanan, bir seyler icin yan yana duran bir cift yasadigini dusundum o evde.

Bazi kapilarin onunde dort - bes araba var. 16 yasini gecmis cocuklar yasiyor o evlerde anne ve babalarin yani sira. Belki bir, belki iki tane. Bazi evlerin onunde sadece bir araba var ama o evde de insanlar yalniz yasamiyorlar. Henuz isten gelmemisler, o kadar. Evde yok ile hic yok arasinda bir fark var ve benim hikayemde insanlar sadece evde yoklar.

Kocaman agaclar var kimi evlerin bahcelerinde. (Ve ben fark ettim ki, kocaman agaclar olsun istiyorum evimin bahcesinde.) Kimilerinde ise cicekli, neseli, bodur agaclar. Kimileri dokmus ciceklerini eteklerine, kimileri yeni takmis dallarinin bitimine.

Digerlerinden daha bir ozenle duzenlenmis kimi evlerin bahceleri. Posta kutusu bahcenin bitiminde kimilerinin, kapi esiginde digerlerinin. Bazi avlular kocaman, iki yana acilmis kollar gibi duruyorlar. Kimi evlerin verandasinda ucuk pembe sandalyeler var. Uclarina takilmis daha da ucuk pembe kurdeleler ruzgarda ucusuyorlar. Iste o evlerde, eslerini ucusan pembelerin otesinde sevebilen kocalar yasiyorlar.

Kimi bahceler isiklarla, minik heykelciklerle suslenmisler. Meryem anayla yedi cuceler yan yana duruyorlar. Icinde yasadiklarini kendilerinin kilmayi seven insanlar, kucuk beyaz tavsan heykelinin onunden gecip ise gidiyorlar.

Tum isiklari yaniyor kimi evlerin. Onlerinde sadece bir araba var. Diyorum ki ben, bu evin icinde hareket eden biri var. Odadan odaya gecen; bir seyleri yerlestiren, duzenleyen biri. Muhtemelen televizyon acik icerideki odada. Nerede olursa olsun duyuyor sesini. Basini salliyor gunun haberlerine. Hemen yanindaki evde salondaki abajur yaniyor sadece. O evin insanlari yorgun oluyor. Ve muhtemelen o evin sadece bir insani oluyor. Ayaklarini uzatmis. Yari oturmus, yari uzanmis. Basi kanepenin arkasina yasli. Yakinlarinda bir yerde bir kitap. Yarisi yere sarkmis battaniye. Aciksa bile kisik televizyonun sesi. Belki sadece derinden bir muzik duyuluyor. Uyumuyorsa bile o ev, uyuyor olmayi dusluyor.

Kimi kapi onlerinde pusetler var. Uc tekerlekli bisiklet. Cimenlerin arasinda duran top. Yariya sonmus cocuk havuzu. O evler ben gencim diyorlar. Bir suru pencereden bir suru isik saciyorlar sokaga. Perdeleri acik kimi evlerin. Perdeleri yok kimi pencerelerin. Duvarinda gulkurusu havlu asili bir banyonun onunden geciyoum. Belli belirsiz yanan duvar lambasi ancak kendisini aydinlatiyor. Ayak ucunda katlanmis mavi yorganlar olan bir yatak var yandaki odada. Iki yastik basucunda. Tezgahi duzenli bir mutfak sonra. Firinin uzerindeki minik spot lambalar surahinin icindeki suya satasiyorlar. Mutfak masasinin ortasinda ici meyve dolu bir kase var. Lavabonun kenarinda bir bardak. Yarisi icilmis icindeki suyun. Yarisi ziyana ramak.

Baska bir sehirde baska bir hayali kurarken baska bir hayati yurumek gercegimi sasirtiyor. Bazi evlerin tasliklari, posta kutularindaki mektuplari kolumun altina alip zili calmak istememe sebep oluyor. Merhaba demek istiyorum. Ben buralarda yeniyim de, tanisabilir miyiz?Siz bana bu trabzanlari kim boyadi, o gun yagmur var miydi, ruzgar gulunu buraya asan kim, onca baska renk varken lacivert-pembe-mor'u secen kim...anlatin, ben de size adimi soyleyeyim. Ne zaman kirildi ikinci basamagin tahtasi? Kimse takilip canini yakti mi? Tamir etmeyi oneren oldu mu, peki?Siz mi istemediniz, vakit mi elvermedi? Biraz sut alirim kahveme, evet, bir kasik da seker lutfen. Yok kurabiye istemem. Kitaplariniza bakabilir miyim? Fotograflardaki kisilerin isimlerini ogrenebilir miyim? Baska isik acmaniza gerek yok, guzel boyle yari aydinlik. Isterse saklanir, isterse gorunur insan. Secim yapmak guzel. Kirmizi zarftaki mektup size mi geldi yoksa siz gondermistiniz de geri mi geldi? Niye istemiyor artik kelimelerinizi? O dinlerken soylemeyi ihmal ettiniz de, kagitlar mi ucurdunuz arkasindan o kapiyi cekip gidince? Bu kapi miydi o cekilip gidilen? Yoksa ona bakmaya dayanamadiniz da yeni bir kapi mi aldiniz kendinize? Baska kapilari var mi onun da simdi? Acaba o da hala ikinizin kapisini ozler mi? Belki lacivert-mor-pembe bir ruzgargulu takmistir yeni kapisinin kenarina da. Ruzgar estikce renkler donsun, her sey en nihayetinde size donsun istiyordur. Belki daha cok kirmizi zarf hak ediyordur. Mavi de gonderin. Gok rengi umut tasir. Sonra yesil, sari, turuncu. Vazgecmedim, desin renkler ona. Renklere guvenin. Ikinci basamagi da tamir ettirin. Bileginizi incitirsiniz, Allah korusun. Incinmis kalplere agir gelir incinen bilekler. Kahve icin tesekkurler. Ben yine gelirim. Bu sefer soz, adimdan baska seyler de soylerim. 

Hiç yorum yok: