27 Kasım 2011 Pazar

Debdebe




Söyleyecek sözlerim, söylemeye başladığımda kaçan heveslerim var. Ve her nasılsa galip gelmeyi başaran vazgeçmişliğim. Öyle ki, kıpırdanmaya niyetlenmeleri dahi mahcup ediyor.


 Hayatımı toparlamak odamı toplamaktan geçiyor gibi. İçimde bir yer buna inanıyor.  Şu odaya bir el atsam hali asılı aklımın ortasında. Etrafından dolaşıp devam ediyorum güne. Atmak, kurtulmak, hafiflemek, ardında bırakmak yardım edecek sanki bana. Hareket etmek kolaylaşacak. Mümkün palazlanacak.

Rutinlere sarıyorum kendimi. Bilinen yollarda yürürken düşünmeye gerek olmuyor. Düşünmeyen beyin soru sormuyor. Neredeyse inanıyorum kendime. Neredeyse...

Sonra bir sözlükte öylesine rastladığım bir kelime gibi beliriyor aklımda 'tutku'. Öyle; 14 punto, times new roman, italik.  Hacimden ve gölgeden yoksun -ki gölge varlığın belirtisi- Heyelan başlıyor. Kendini eğlemek güçleşiyor sonra. Debdebe. Aklım beni rahat bırakmıyor. Ne hiç olmak kabil şimdi, ne var kılmak kendimi bildiğim yollarla. Ben yokluğun idrakini içiyorken yaşanana da hayat diyoruz.

Hiç yorum yok: