23 Nisan 2011 Cumartesi
16 Nisan 2011 Cumartesi
Ma'am
15 Nisan 2011 Cuma
I took what's mine by eternal right
as you move on, remember me, remember us and all we used to be
James Blunt, Goodbye My Lover
James Blunt, Goodbye My Lover
5 Nisan 2011 Salı
4 Nisan 2011 Pazartesi
5 Mart 2011 Cumartesi
I miss mattering

Yorgunum.
Öfkeliyim.
Kalbim kırık.
Korkuyorum.
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
Biri bana 'her şey yoluna girecek' desin ve inanayım istiyorum.
Hayal kırıklığına uğradım ve bununla nasıl halleşeceğime dair hiçbir fikrim yok.
Endişelerimi kontrol altında tutmak için kullandığım yöntemler şu an işe yaramıyor.
Tüm bunlar yerine
Aslında meselenin sadece yorgunluk olmadığını fark etmeden
Meselenin sadece yorgunluk olmamasının bana verdiği yorgunluğa dayanarak
Kısaca, yorgunum, diyorum.
Bugün herşeyi elime yüzüme bulaştırdım yerine yorgunum derken fark ettim.
27 Şubat 2011 Pazar
Wearing Words

Dear John,
I died today. And you were not there to hold my hand.
My heart is broken now, as well as being silent.
I'd have forgiven you, if you'd have asked for forgiveness.
I'd have loved you till the day I died, which has already arrived.
We'll never know now, John, we'll never know
what kind of place the world would have been if we...
Now...We'll...never know.I'm taking our unborn possibility with me,
You, take care of the world that you see through could have been ours window.
I'll see you in another life.Sarah
23 Şubat 2011 Çarşamba
Yo! Making a point here...

Dear people,
Dinlemek dediğimiz eylem karşımızdaki insan konuşurken, kendi hikayemizi anlatabilmek için sıranın bize gelmesini beklemekten ibaret değildir.
Bir düşünme biçimidir konuşmak ve nadiren karşımızdaki bizi yargılasın ya da üste kat atamak için cümlelerimizi zemin kılsın diye dahil ederiz başkalarını bu sürece. Nadirenin cümle içindeki anlamı da hiç.
"Onu bırak da geçen gün ne oldu...", "Sen onu diyorsun, bak bir beni dinle" ve benzeri geçiş cümleleri ile kısa kes sobalık olsun mesajı vermiş oluyorsun dear people.
Yapma.
14 Şubat 2011 Pazartesi
hush, I can hear the voices in my head

bazen daha kolay
bazen daha eğlenceli
bazen daha içinden geldiği gibi
bazen daha yüzüne bakılır cinsten içinden gelenler
o zamanlar ohh...
bence patates kavurmasından
denemek lazım
deneme yanılma kabilinden değil
dene ve yanılma kabilinden
bildiğin 'tekrarlanabilir' deney düzeni kurup
bağımsız değişkeni sabitleyip
bağımlı değişkenin anasını ağlatmak lazım
zira bağımlı olan ağlar
insanmış, değişkenmiş bakmaz bağımlılık
işte bu yüzden bağımsızlık göklerdedir
insan bir blog yazısı yüzünden tutuklanma ihtimalini düşüne dursun
arada akıp giden şeydir hayat
kırmızı ışıkta filan da durmaz
ömür dediğin sayılı nefes diyen büyükleri, kocaman gözlerle dinleyip
nefeslerini yavaşlatmaya çalışan bir çocuk aklına da sığmaz
o geçer, çocuk bakar
çocuksan, büyüyünce senin olacaktır hayat
çocuklar baka baka büyür
ve su içe içe
büyüyünce de pek bir şeyin değişmediğini büyüyünce anlarsın
zaten büyümüş olursun o arada
bir esprisi kalmaz
böylece ilk golünü de yemiş olursun
hayat: 1 - vaktiyle çocuk: 0
çocuk kazanır
çünkü 0, başka bir 1'e hamile bir 1'den başka bir şey değildir
kim ne derse desin
hep çocuklar kazanır
kazanmadığını fark ettiğinde büyüksündür artık
demek ki kazanmak çocukçadır
borç yiğidin kamçısıdır
kaybetmek büyümenin
böyle sado/mazo bir ilişki işte
becerebiliyorsan büyüme
beceremiyorsan blog not flog
make love not war gibi
vedahibenzeri
arada
patates, soğan, salça...
10 Şubat 2011 Perşembe
love and other drugs
9 Şubat 2011 Çarşamba
7 Şubat 2011 Pazartesi
kûn
4 Şubat 2011 Cuma
bitterness
2 Şubat 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)