işte içimin tam da burası açıldığında, ben gözlerimi kapatıyorum. sesini duyduğum ve çekimini hissettiğim anaforda kaybolmamanın tek yoluymuş gibi, gözlerimi kapatıyorum. anafordan kaçmamı gerektiren ne, bilmiyorum. cebimde hayatın kullanım kılavuzu yok. uyulması gereken kurallar listesi yok ama varmış gibi bir sadakat içimde, gözlerimi kapatıyorum. yazılı olmayan, okumadığım, neden uymam ve neden uymamam gerektiğini bilmediğim ama var olduklarını bir şekilde bildiğim ve beni çıkmaza soktuklarında kendime karşı dahi savunamadığım kurallar... ince çizgiler üzerinde bedenimi eğip bükerek takip etmeye çalıştığım kurallar.
belki de öylesi korkutucu değildir kara delikler ve sadece aslında gidilmek istenen yere açılan ve gerçekten istendiğinden emin olmak istediği için yolcuyu sınayan ürkütücülükteki kapılardandır... belki de açsam gözlerimi ve bıraksam kendimi bu anafora, kaybolmak sandığımın adı olur bulmak. belki sadece daha az korkmaya ihtiyacım var. belki cesarete, küçük kara balık kadar... onu öldü sandılar ama belki de bir kara delikten geçti ve istediğine giden kapıya yürüyebilecek kadar yürekli olduğu için, yüreğinin sefasını sürmede şimdi...
göğüs kafesim birbirine kenetlenmiş iki demir pençe gibi daralttı, sardı çevrelediği alanı... neden korkuyorum? korkmamaya çalışmak, bu korkuyu atmak değil istediğim, anlama ihtiyacım var... sadece... neden?
derkenâr; korku.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder