10 Temmuz 2009 Cuma

The Tudors ve Mağara Adamları


işbu yazının vebali, rehavet dolu bir cuma iş çıkışı, önünden geçmekte olduğum kitapçının rafında gördüğüm 'tudor' isimli kitabın kapak resmi üzerinedir.



yaşam içersinde sürdürdüğümüz davranış paternlerini edinmemizde pek çok öğrenme biçimi rol oynuyor. gözlem yoluyla repertuarımıza kattığımız davranışlar olduğu gibi, genetik kodlarımız sayesinde nesilden nesile aktardığımız davranışlar da var. bu davranışların kimi kültürden kültüre anlam değiştirirken, kimleri ise evrensel olarak benzer anlamlar taşıyor. oysa zaman içinde bu evrensel olduğunu kabul ettiğimiz anlamlar arasında -belki yine, kısmen de olsa evrensel- dönüşümler yaşanıyor.

ingiltere tarihinin parlak dönemlerinden birine imza atmış tudor hanedanının hikayesini anlatan kitabın kapak resmi yukarıdaki. aynı hikayeyi anlatan dizi oyuncularıyla yapılmış bir çekimin ürünü... fotoğrafta adamın, kadının boğazını kavrayış biçimi dikkat çekici. hayat içersinde birbirimizin boğazı, sıklıkla dokunduğumuz bir yer değildir ve ilk bakışta tehditkar bir doku taşır. ancak fotoğrafın genel havası bu dokudan çok uzak. şiddet öğeleri içeren benzer davranışların filmlerde, benzer bir yan amaca hizmet eder ustalıkta kullanıldığına sıklıkla rastlamak mümkün. gitmekte olan birini kolundan tutulup çevrilmesi.... birinin duvara yaslanıp hareket alanını kısıtlanması... çıkmak üzere olunan kapının kapatılması ve kişinin içeride tutulması vb... bütün bunlar, dahil edildikleri sahneyi, karşı cinsler arasındaki gerilimin uç noktaya ulaştıracak yönde manüple edilmeye müsait öğeler. her biri ayrı ayrı şiddet malzemesi taşısa da, yukarıda örneğini verdiğim durumlarda bambaşka bir etki oluşturmaktalar. soru şu, ne oldu da, bünyesinde şiddet taşıyan hareketler cinsel haz kaynağına dönüştü, 'turn on' vesilesi oldu?

konu üzerine arkadaşlarla yaptığım konuşmalardan birkaç teori çıktı, ilki darwin'in ruhunu şad eder cinsten. zira bir bakış açısına göre; bu dönüşüm, tarihin bir noktasında gerçekleşmedi, zaten mağara adamalarından beri öyleydi. kadının (çok kıymetli) yumurtasını, onu hayatta tutabilecek, neslini ziyan etmeyecek güçte birine emanet etme isteği ve güç algısıyla ilgili... yukarıdaki fotoğraf kimin kim üzerinde daha çok hakimiyet alanına sahip olduğu ile ilgili ilginç noktalara gidebilecek tartışmalara gebe olsa da burada hatun kişinin yumurta mülkiyeti tartışılmaz bir gerçek. 'bana hükmeden dünyaya hükmedebilir ve neslin devamı için gerekli koruma alanını sağlayabilir' kanaatine ulaşmadan kendini karşı cinse teslim edemiyor olabilir kadın. böyle bakılırsa belki de, muhattabını 'güç'lü algılama ihtiyacı kadın kısmısının, kendini/neslini teslim edebilmesi için temel bir ihtiyaç olup aynı sebeple de 'seksi' olarak tanımlanmaktadır.

bir diğer teori ise freud'un ruhunu şad edesigillerden. malumumuz, freud'a göre cinsellik ve saldırganlık iki temel dürtü. buna göre kavga eden çiftlerin tartışmanın şiddetli anında hissetmeye başladıkları cinsel çekim ya da şiddet öğesi taşıyan hareketlerin cinsel uyarıcı nitelik taşıması, bu iki temel güdünün karşılıklı olarak birbirini tetikleme gücüne sahip olması şeklinde açıklanabilir. hatta, bu karşılıklı birbirini tetikleme fikrinden yola çıkıp pavlov'un kulaklarını çınlatmak da mümkün. zira, x tepkiyi çıkartma gücüne sahip y uyaranıyla eşlenmiş z uyaranının, artık y'nin olmadığı noktalarda da x tepkisini çıkartma gücünü kazanmasını klasik koşullanma olarak tanımlıyorsak, bir adamın kadını boğazından kavraması seksî olarak tanımlanmaya başlanıyorsa, boğazdan kavrama davranışı ya da bu davranışı içine alacak üst başlığın, bir yerlerde seksî bir fikirle eşleşmiş olması lazım. eğer çok istenirse, bu davranışların kazanım sürecini de edimsel koşullanma ile açıklayabiliriz. biri birini duvara yapıştırmıştır, o biri bu davranışı bir sebeple tekrar edilesi bulup ödüllendirmiştir, o davranış da pekişmiştir, falan filan...

gün geçmiyor ki, kafama takılan konular zihnimde dönüp dolaşırken, bu dönüp dolaşmalara malzeme olacak gözlem kaynakları karşıma çıkmasın ya da benim algıda seçici becerilerim işe el atmasın. tam bu konuyu evirip çevirmekteydim zihnimde, bir otobüs yolculuğu sırasında iki kişi gördüm. kadın tekli koltukların ilkinde yüzü yola doğru, adam da tekli koltukların önündeki yan üçlü koltukların tekli koltuklara en yakınındakinde oturuyordu. kadın otobüsün gittiği istikamete, adamsa kadına doğru (oturması gereken yöne değil de 90 derecelik açıyla yüzü kadına dönük şekilde) oturuyordu ve bacakları kadının koltuğunun kenarına doğru kafes gibi uzatılmıştı. sonra öyle oturmaktan yoruldu mu nedir, koltuğun baktığı cam istikametine doğru döndü ama bu kez de kolunu kadının kucağına koydu. hayvanların kendi avlanma sahalarının sınırlarını belirleyerek diğer avcılara karşı 'buralar benden sorulur' minvalinden bir mesaj bırakmak için vücut sıvılarını kullanarak mülkiyetlerini 'damga'ladıkları belgesel bilgisine dayanarak ve evrim teorisinin bana verdiği yetkiyle kendi kendime sormadan edemedim; 'bu çocuk kalksa, kadının etrafında onu içinde tutacak bir daire şeklinde bir 'mine' deklarasyonu bâbında çişini yapsa rahat eder mi acaba?'

iki konseptin iç içe geçmişliğinin resmi; Enrique Iglesias ve Ciara'dan dinliyoruz, Takin' Back My Love..
tüm sevenlere ve sevgilerini rafine edemeyenlere gelsin...


Taking Back my Love from . on Vimeo.

2 yorum:

Aslıhan H. Ergün dedi ki...

ben de bu minvalde birşeyler düşünüyordum vyaka ama biraz da şikayetvari ve aksini ispatlamaya çalışır bir güzergahta ilerliyordu düşüncelerim. tam da cinselliğin bir şiddet aracı olarak kullanılabilmesine kızgın ve kadın erkek arasındaki güç dengesizliğiyle ilgili şikayetçiyken bu yazıyla beraber yeni düşüncelere gark oldum. kadınların istediğii beklediği de güç değil mi dedim ve aslında kızgın olduğum şeyi yeniden çerçeveledim.
böyleyken böyle işte :)

V.yaka dedi ki...

şiddetin cinsellik aracı olarak kullanılması ve cinselliğin şiddet aracı olarak kullanılması... böyle bir ayrımı netlememiştim zihnimde ancak sen böyle ifade edince kabul edilebilirlikleri yönüyle birbirinden çok farklı iki ayrı durum ortaya çıkıyor. ilkinde her iki katılımcının da rızası olabilecekken, ikinci de bu mümkün görünmüyor. kabul edilemezliği burada benim için.. böyleyken de böyle o zaman :)