durgun meydanları içimin.
içimin meydanları durgun.
durgun içimin meydanları.
meydanları içimin durgun.
meydanları durgun içimin.içimin meydanları durgun.
içimin durgun meydanları.
biraz durmuş, biraz duraklamış durumdayım. hangisi daha az tercih içeriyorsa onu yapmaktayım. düşünce sürecimin canımın içi yoldaşı, bu aralar evlilik sonrası yasal inziva hakkını kullanıyor. bugün sesini duydum sekiz gün üstüne, himalayalardan halam aramış gibi sevindim (hayır, nasuh mahruki halam değil.) şımarıkça alışmışken ben her gün mail, arada mesaj, fırsat buldukça telefon trafiğine, bir afallamışım ki haberim yok. ekranda adını gördüğümde ötüşünce sesimin kuşları, anladım.
sandra bullock'un oynadığı bir film vardı, sen uyurken. onu hatırladım. inzivanı uykuyla eşlediğimden değil, sen civarda değilken neler olduğunu sıralama fikri filmden alıntı da o yüzden. dedim ki... ...ben ne zaman açıklama ihtiyacı duydum sana kendimi?
sen inzivadayken;
- 10 saat elektrik olmayınca cumartesi günü, yarım bıraktığım kitapları kaldığım yerden okumaya başladım. önce uçurtma avcısı, sonra siyah süt, şimdi de geçip gitti kirpiklerimin arasından. bu kadar çok yarım bırakmışlığım olduğunu bilmiyordum. yarımlarımın ikisinin içinden aynı kuruma ait ayraç çıkması, yarımlarımın diğer ikisinin de aynı yazara ait olması tesadüf mü? aynı ayraçlı kitapları mı, aynı yazarları mı yarım bırakıyorum? belki de yarım bırakmayı bilinçaltıma kestirdiğim kimi yazarların kitaplarını, kimi ayraçlarla ayırıyorum. yoksa yarım bırakasım geldi mi, önüme geleni tanımıyor muyum? peki bu yarımları tamamlama telaşı, içimin hangi devinimine ses olsun diye, bir fikrin var mı? takip edemedin mi, önemli değil. takip edilesi değilim zati.
- uçurtma avcısı'nın Emir'i sessizlikle suskunluğu birbirinden ayırdı. sessizliği direnişe, sözü ses'e verme reddine; suskunluğu huzura, dinginliğe ve birgün yeniden ses ihtimaline bağladı. kıpırdadı içimin kelimeler kelimelerden kıl payıyla ayrıldığında ışıldayan çeperi.
- dersin ya hep, 'Allah başımdan eksik etmesin'. etmesin hakikatten, etmesin n'olur! zira, Pavlov'un ruhu şâd olsun, senin eşliğinde hareketlenmeye klasik şartlanmış, şimdi burada rencide etmemek adına tek tek isimlerini vermek istemediğim, bazı frontal lob mensubu nöronlarım başımda değiller. yokluğunu fırsat bilip balayına çıktılar. kendi kendine gelin güvey olmak tam da buna denir zannımca. zira yazdıklarımdan köy, kasaba veyahut herhangi bir yerleşke olabileceği kanaati az önce ufka doğru yelken açmış olan geminin güvertesinden mendil sallamakta hâlâ.
- nedenini anlayamadığım bir kısırdöngünün gayet benden kaynaklanan nedenini farkına vardım akran süpervizyonundaki akranlarım sayesinde. farkındalık, problemi ortadan kaldırır diyen analitik teorinin ne kadar haklılık payı varmış göreceğiz hep birlikte. haklı çıksınlar, bir talihli insan evladına analitik müdahale yapacağım, odipten girip süperegoya kadar... and içiyorum.
- iltifat kabul etmenin ateşten bir topu geri atar gibi karşılamaktan daha kolay bir yolu varmış. söz sahibinin sözü bitirmesini mütebessim bir çehre ile bekledikten sonra sözün bittiği yere bir teşekkür kondurmak. öğreneceğim.
- 'up' içimi burktu. animasyon filmine burkulma kapasitem de kabulün mü?
- aldığı duş jelinin kokusunu çok sevdiği için ellerini onunla yıkamaya başlayan biri hakkındaki düşüncelerin neler olurdu?
- bu aralar vivaah'ı sıklıkla anımsıyor olamamı açıklamaya gönüllü bir teori var mı?
- saçmaladığımda da seviyor musun beni? en çok saçmaladığımda, değil mi?
2 yorum:
Ankaradan gelecek abi beklenirken kapıyı çalan komşunun münasebetsiz çocuğu gibi oldu biliyorum. Bilmem beni engellemiyor en çok saçmalamaları seviyorum demek için. En gerçek anlarını, anlarımızı taşıdığı için. Araya reklam girmiş gibi kabul et. Umarım sorunun cevabı verilir Ankaradan abim gelmiş gibi...
Bana bugün dediler ki; fazla düzgünsün, yamul... Ben de dedim ki; nerem düzgün ki boynum yamuk olsun? Şimdi düşünüyorum, nerden yamulsam...
Yorum Gönder