insanın kendisine duyduğu öfkeyi bir başkasına yöneltmesi kadar konforlu bir şey yok mirim. baş etmen gereken bir şey kalmıyor orada. fark etmen, halletmen, alt etmen gereken bir şey de kalmıyor. sana ne ki, zaten başkasının sorunu... peh!
biraz önce odamdaki pencerelerin etrafına silikon çekildi, dışarıdan içeri soğuk girmesin diye. zihnimin dış çeperine de aynı işlemin yapılmasını istiyorum, zira aklım soğuk alıyor. vermesi kuvvetle muhtemel bir tepkiyi verdiğinde karşımdaki, bu kadar afallama da neyin nesi? niye üstüme alındım ki? idimi de süperegomla ne güzel izole etmiştim, hangi aralıktan sızdı bunca yetersizlik duygusu egoma? şimdi sevgili duygularıyla baş etmede beceriksiz, kendini onların ellerine gözü kapalı teslim etmede ihtisaslı egomla -ki eğer alınmazsa, kendisinden zayıf diye bahsedeceğim, bir yerde de iltifat bu tabi, şâd ol ben- dudakları dişlerinin üzerinde geriye kıvrılmış, göğsünden boğazına doğru bir hırıltı büyütmekte olan, ileri doğru atılmak üzere hazır bir aslan gibi yere paralel duruşunu gözlerindeki ateş toplarıyla ürkütücü bir bekleyişe çeviren öfkem, içimin meydanlarında karşı karşıya kaldı. sevgili egom, karşısındaki bu parçalamaya hazır vamp öfkenin varlığından nasıl bu kadar zevk aldığını kendine soradursun, boynunu keskin dişlerin tehdidini savuran dudaklara uzatmaktan da başka çare bilmiyor. zannediyor ki, damarlarının vücudunun her noktasına uzanan seyahatiyle zehir kana karıştığında ve bedeni bir yangın yeri olup tutuştuğunda, bitecek. zannediyor ki, artık kolay olacak var olmak, kendini bir bıraksa.
stockholm sendromuna ne müsait bir bünyem var benim böyle. fazlaca insanım mı desem yoksa? durum şudur ki, bir saldırgan varsa karşımda, ben onun tarafındayım. beni karşısına alan kimi tanırsam, ayırdetmem, işbilirliği yaparım.
daha yazarken uyuz olduğum bu sevgili yazının ömrü uzun olmayacak gibi. hani psikodrama, hani duyguları ifadenin kabulü getireceği teorisi. ya da bekleyelim biraz, olmadı "delete"... ve "ee, hoşgeldin mart, nasılsın?"
4 yorum:
siilmee siilmee!
ben seviyorum senin duygularımı kelimelerle bu kadar güzel resmedebilme becerini. ne harika bir şey, hem duygu var, hem kelime var, hem resim var..
bir de stockholm sendromuna varışın izlediği zihinsel yol da pek çarpıcı geldi bana.
işte bu yüzden twilight'ı okumalısın, kelimelerden nasıl resim yapıldığını görmek için :)
seni daha egon çığrıdan çıkmış haldeyken görmek isterim sanırım. belki arada bana da bir iki ateş topu fırlatırsın gözlerinden ama v.yakandan görünenden daha fazlasını, yazılarından çizdiğim resmi karşımda görmek zevki uğruna, buna katlanabilirim sanırım. sen hep yaz olur mu? bir de bol bol çığrından çık...
çığrım ve ben bu aralar yollarımızı ayırdık... yaygın tabiriyle 'ilişkimize ara verdik.' dolayısıyla, şimdilerde beni görmeye bak... ;)
Yorum Gönder