2 Mayıs 2009 Cumartesi

love you till the end



p.s. I love you...
love you till the end.





love you till the end, sonuna kadar sevebilenleri düşündürdü bana. birini bırakıp birinin arkasından gitmeyi gerektiren o dönemeçte; hayatı değil, aşkı seçenleri... acaba aşk, hayatı arkalarında bırakıp onu, illa ki onu, her halûkârda onu seçenlere bir kıyak yapar da onlara, arkalarında bırakmayı göze aldıkları hayatı da sunar mı, aklım kaldı? ya sadece gerçekten sahip çıkabilenlerin ve kendileri dahil tüm aidiyetlerinden soyunup arkasından gidebilenlerin geçtiği kapı, karadelik kılıklı bir masal penceresiyse? ya arkasında, aşkla birlikte arkanda bıraktığın ne varsa, seriyorsa ayaklarına? ya, 'hayat yoksa aşk hangi kaba dolsun' diyenler yanıldıysa? ya hayatın ağırlığı, en nihayetinde darası kadarsa?

sonra aklıma geldi...

elif şafak 'siyah süt'te, içinin kadınlar korosuna soruyor, 'annelik mi, yazarlık mı? annelik ve yazarlık birbirine zarar mı?' içinin kadınları konuşuyor, 'onu seç.', 'hayır sen o değilsin, bunu seç.', 'aa, olur mu canım öyle şey, şunu seç.' sonra içinin akıllı bir kadını diyor ki, fark etmez, neyi seçersen seç, aklın diğerinde kalacak. ne zaman aksasa bir yerinden hayat, 'acaba diğerini seçseydim böyle olmaz mıydı' diye soracaksın kendine ve ne zaman hiçbir yerinden aksamasa hayat, 'acaba öbürünü seçseydim nasıl olurdu' diye... yani en nihayetinde, fark etmez.


öyleyse fark etmez, hayat ve aşk iki ayrı yöne gitmeye karar verdiğinde hangisinin arkasından gitmeyi seçtiğin. öyleyse fark etmez, tam sınavdan çıkarken aklına takılan o sorunun cevabını değiştirip değiştirmediğin. sonuçlar açıklanana kadar kazanıp kaybettiğini bilemeyeceğine göre... bilmeden yaşamak kaderi değişmeyeceğine göre... bilmediğinle ilgili atıp tutmalık hakkın, sonuçlar açıklanana kadar devam edeceğine göre...

öyleyse buyrun hep birlikte bir dahi;
hayat yoksa aşk hangi kaba dolsun?



Hiç yorum yok: