4 Ocak 2009 Pazar

hanzala'yı hatırla


duramıyorum. hareket edemiyorum. öylesi bir kesik ki bu, üzerine söyleyecek bir tek samimi söz bulamıyorum. susmak bir zelil kader, ait olamıyorum. içime sığamıyorum. içimden taşıp bir yöne akamıyorum.

keskin dişlerine salyalar bulaşmış esfele safilîn pençelerini ovuştura ovuştura kan götürüyor gözünün değdiği her yere, dünyaca seyrediyoruz. olsa olsa kınıyoruz, yetkilileri harekete çağırıyoruz, odur, yok canım budur diyoruz ama olmuyor, olmuyor. gölgesinin düştüğü topraklar bombalanmayınca insan anlamıyor. korkunun dahi anlamını yitirdiği vakitler tutmuş Gazze'yi. soğuk, karanlık, gece... yeterince ürkütücü kelimeler değil yanyana bile, dehşeti anlatmıyor.

söz söylemenin "bu sınırı geçersem kanatlarım köz olur, bundan sonra yalnızsın" dediği sınır bu, miraç misali. o dehşetli korkunun sesi var artık; top, tüfek, mermi sesi... sevdiklerinin başında ağıt yakan kadınların sesleri. resmi var artık adı olmayanın; avuçlarında son kez çocuklarının elleri... zulmü katı, sıvı, gaz yaşayan; terkedilmenin 5 halinden birden mahzun olan bir neslin âhı dünyanın üzerine şimdi.

pamuk yorganlarımızı örtelim üzerimize, usul uykular bizim hakkımız.
Filistin'in gecesine gökten yıldız yağıyor düştüğü yeri yakan, sükût bizim hakkımız.
gözlerimizi kapatır, unuturuz ırak düşeni, mışıl rüyalar bizim hakkımız.
ta ki... hanzala hakkını sorana kadar.

Hiç yorum yok: