Soruyu soruyla cevaplama(!) yöntemine kardeş geldi, soruyu kel alaka cevapla cevaplama. Aslında o sorunun muhattabı olmayan, konu komşudan duyulmuş, televizyondan edinilmiş, rafta kalmış, kullanılmamış, dinlenmemiş veya son kullanma tarihi oldukça yaklaşmış kimi cevapları elden çıkartma, caiz olan tabiri ile depoyu eritme yöntemi kısaca.
Bu kel alaka cevapların büyük büyük paşa dedesi iştedir. En az nöron yoranı olduğundan mıdır nedir, kapsama alanı en yaygın kel alaka cevaptır kendisi. Suya sabuna dokunmaz, meramını anlatmaz, hödö ya da şibinarilininilay kabilinden ses öbeklerinden daha fazla bir anlam yükü taşımaz. Laf ola beri gele ile laf etti bal kabağı'nın kulaklarını çınlatır sıkça. "Hem cevabımı alamadım hem de almış gibi muamele görüyorum, suratımdaki anlamaz ifade ebleh bir sıfat kazanıyor" öfkesini bırakır geride.
Ne demek işte?
- Bu manasız tutuma delil gösterebileceğim argümanlar elinin tersiyle yapacağın bir mantık sorgulamasıyla yere kapaklanacaklar, bu nedenle onları öne sürmüyorum,
- Kendileri zaten yoklar,
- Varlar mı, yoklar mı diye düşünecek kadar dahi özen göstermedim soruna,
- Omurilik civarından kontrol edilen refleksif tepkilerim bu tarz sorgulamaları kaldıramayacağından mavi alarmla devreye giren refleksif cevaplarım var; mesela; örneğin; bakınız; işte...
Konuşmak madem bir iletişim biçimi, madem temel iletişim biçimi, madem kendimizi anlatmakta kullandığımız temel araç, nasıl oluyorda kendi meramımızı anlamamışken henüz, anlatmaya geçiveriyoruz. Buna acelecilik diyecek olan safiyane zihniyeti alnından öperim. Öyle saf frontal loblara halel gelmesin, sevelim sevdirelim, çevremizi de koruyalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder