nasıl oldu bilmiyorum. ayaklarımın altında bir kapak vardı, iki kanadı iki yana açıldı ve ben boşluğa düştüm sanki. tam da boşluğun insan zihninde üretilmiş bir kavram olduğundan dem vururken. eğer boşluğu inşa edebiliyorsa zihin, anlamı da inşa edebilir safındayken. ağır metal gürültüsü ve sessiz, derin, karanlık...
hatırlamıyorum bile neyle, nasıl bütün hissettiğimi. birkaç fikrim var aslında ama uzak ve imkansız geliyorlar şimdi. oysa oradaydım. of, bu bir meydan okuma olmalı. yaygın tabiriyle, bir imtihan. kenan hoca dememiş miydi "ALLAH insanı en iddialı olduğu yerden vurur." diye. fazla da iddialı değildim oysa. nereden akıl ettiysem, iddalı olmamayı akıl etmiştim vaktiyle. belki de sadece cümleydi bu. belki de bir vitrin cümlesi. zihnimin balo salonları duman altıyken camlarda asılı "no smoking"ler kadardı. her neyse, fazla iddialı değildim diyordum. sadece son zamanlarda fazlaca atıp tutuyordum. göbeğini hoplatıp ağzını kapatarak gülen, bir şekilde sevimli bulduğunuz ama bir şekilde dönüşmemeyi umduğunuz teyzeler gibi "ay çok güldük kötü bir şey olmasa ALLAH muhafaza" damıtmak istemiyordum keyfimin yerindeliğinden. e şimdi o teyzeler haksız mı?
bu bir kelime kutusu. içindeyim. kalabalık bir karışıklıkla kaplıyım. bir kelime çekiyorum karmaşanın içinden ve çağrışım oyunu oynuyorum. fantastik filmlerdeki gibi ince teller üzerindeki hızlı akımla cıııızzzz diyerek çalışıyor nöronlarım. bir kelime bir diğerini buluyor ve arkadaş oluyorlar. ben de arkadaşlarını kutlamak için onları cümle yapıyorum. bir özne, bir yüklem. şanslıysalar bir de nesne... belirtili, belirtisiz bakmıyorlar. gözleri yükseklerde değil. ne de olsa samanlık seyran...
şu an dsm-iv'ü açsam tanıya ulaşabilecek kadar depresyon kriterini kendimde bulabilirim. adını koyabilmek için 2 hafta beklemem gerekecek tabi. ne de olsa "five (or more) of the following symptoms have been present during the same 2-week period..." ya da geçmiş iki haftaya bakabilirim, bu belki de zamandan tasarruf etmemi sağlar. yaşasın ekonomik kriz ve yaşasın krizin hayatımıza soktuğu tasarruf planları. anlaşılan bulaşıcı...
kendimi biraz ihanete uğramış hissediyorum doğrusu. aslında onlarca saat oturup konuştuğum onlarca insan hissetmeli bunu. hani işe yarıyordu. hani nasıl düşündüğümüz belirliyordu nasıl hissettiğimizi ve nasıl davranacağımızı, dahası, hani nasıl düşündüğümüzü belirlemenin bir yolu vardı.
oynamıyorum. evet belki çok erken, ama şimdilik oynamıyorum.
ruhun şâd olsun Beck.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder