30 Aralık 2008 Salı

şimdi gözümde canlandılar...

insan beyninin enteresan bir kodlama sistemi var. her duyu organından ve kimbilir daha bilmediğimiz hangi kaynaklardan elde ettiği girdileri, birbirine bağlayarak öyle bir kodluyor ki; biri açığa çıktığında gerisi çorap söküğü... yıllar önceki o kış gecesini hatırlamanın nedeni vals yapan kar taneleri olabilir. "seni affedemiyorum." dedikten sonra çekip gittiği masada yalnızlıkla karşılıklı oturulan o öğlen vaktini hatırlıyor olmak, güneşin pencereden aynı açıyla süzülüşündendir belki. rüzgar saçlarınızı tıpkı bugünkü gibi boynunuza dokundururken aldığınız bir müjdenin sevinci belirebilir içinizde ansızın. nadiren ipuçlarını yakalar, çoğu zamansa "nedensiz" buluruz bu duygulanımları. müzik, kuvvetli bir anıları birbirine bağlama aracı. 90'ların popüler şarkılarından oluşan videolar izledim geçenlerde. 13 yaşında oldum, 15, 18... aktı gözlerimin önünden sahip olduğumu dahi hatırlamadığım anılar. bir film olsa hayatım, izlesem, dedim. kaybettim sanılan bir eşyanın bulunması gibi... bu kadar zamandır sahip çıkmadıklarıma hala nasıl 'benim' diyebildiğim de tartışılabilir. unuttuğumuzu dahi farkında olmadıklarımız bilinç düzeyine çıktığında buna yine de hatırlamak denir mi? 10 yıl aklına getirmediğini bir gün hatırlayıverince unutamamış mı olur insan? unutmak nedir peki? bugün mü baz alınmalı, bugüne gelene kadar geçen süreç mi? seni unuttum demen bile beni hatırlamandır klişesi çıplak bir gerçeklik mi yani? neyse... bir film olsa hayatım, izlesem, dedim ve geçti.

gündem notları;
1- ihaneti affedemeyeceğimi deneyimle sabitledim. ihanete dair (haberdar olduğum) deneyimler arkadaşlıklarımla sınırlı. ancak öylesine bir süreç ki bu, ikili ilişkilerin herhangi bir alt tipinde ihanet akabinde yanına yaklaşılası biri olmadığımı düşündürüyor bana. yaygın tabiri ile "tekrar deneme kararı" alınsa dahi, benim denediğim şey "nasıl yaptın, nasıl, nasıl" sorularıyla intikam bilemek ve o kişiyi hayatımda yaşayan bir ölüye dönüştürmek. bildiğim en büyük intikam, görmezden gelmek sanki. varsın, buradasın, görebilirsin beni, uzansan dokunabileceğini sanırsın ama dokunamazsın. sesin ulaşmaz olur, (bir zamanlar) sahip olunan dostluğa sadakatsizliğinin vicdan azabı olarak kalırım hayatında, gibi saçma sapan bir şeye dönüşüyor bu ilişkiyi tamir süreci bende. mânâ kaybolunca, üzerine bir şey eklemek imkansız.

2- "hayal edip elde ettiğiniz ne oldu şimdiye kadar" sorusuna veremediğim cevap beni düşündürdü. önce hayallerine kavuşamamış bir insan sandım kendimi. sonra hayal dahi edememiş de olabileceğimi düşündüm. en sonunda hayal ederken gözümde büyüttüklerimi elde ettikten sonra gözümde küçülttüğüme kanaat getirdim. yine acıklı ancak ikinci olasılık kadar değil.

3- bazen canım acıyor. kayıplarını özlüyor içimde, kayıplarımın sahibi...

Hiç yorum yok: